
Burada Gerçekten Sağlık Var
02/03/2024
Çocukluk Çağı Stresleri
02/03/2024
22 yaşındaki Rüya’nın babası çok mutsuz ve endişeliydi. Geçen yıl karşılaştığımızda kızından bahsetmiş, ne kadar çaresiz durumda olduklarını, en iyi profesörlere gitmelerine rağmen bir çözüm bulamadıklarını anlatmıştı. Bu yıl da kötü geçmişti. Kızına ameliyat önerdiklerini ama çok riskli olduğu için yaptırmak istemediğini söyledi.
Prensip olarak bana tedaviye gelmeyen kişilere yardım teklif etmeyi sevmem. Bu, hekimliğe ilk başladığım yıllarda bir doktor büyüğümün öğüdüydü. Bana “Hastaların senden yardım istemesine fırsat ver. İstenmeden verilen yardım, tedaviyi zayıflatır” demişti. Ben de yıllar içinde bunun doğruluğunu defalarca test etmiştim.
Ancak, baba “Yanlış mı yapıyorum, kızımı ameliyat ettirse miydim?” diye sorduğunda artık bana hareket alanı açılmıştı. Babaya kızını görmek istediğimi, bir de benim değerlendirebileceğimi, onunla konuşmadan sağlıklı bir cevap vermemin doğru olmadığını anlattım. Yaptığım iş hakkında bilgisi yoktu. Önce tedirgin oldu. Dört yıldır profesörlere bile gitmiş ama bir sonuç alamamıştı. Ona kızına zarar verecek bir işlem yapmayacağımı, sadece konuşma şeklinde terapi yaptığımı anlatınca gönülsüzce de olsa ikna oldu. Randevulaştık. Kızının gelirken tüm tetkiklerini yanında getirmesini rica ettim ve ayrıldık.
22 yaşındaki Rüya’yı ilk gördüğümde isteksiz, yorgun ve mutsuzdu. Elinde kocaman iki klasör dosyası ve filmleri vardı. Yaşına göre çok büyük, babaanne kıyafetleri içindeydi. Sesi derinden geliyor, zor duyuluyordu. Burada ne aradığını bile sorgulamamış sadece babasını mutlu etmek için gelmiş gibiydi. Elindeki dosyalardan ne kadar çok doktor dolaştığı belliydi. Belki de mutsuzluğunun sebebi buydu.
Oturmasını rica ettim. Tüm hastalarıma yaptığım gibi önce ne iş yaptığımı, bu işlemin nasıl çalıştığını, yaptığım işlemin ona herhangi bir zararı olmayacağını anlatarak başladım. Hala bir ilgi belirtisi yakalayamamıştım beden dilinde. Tamamen tepkisizdi.
Rüya’dan hastalığının nasıl başladığını, neler yaşadığını anlatmasını istedim. Hastalığı 4 yıl önce aniden ortaya çıkmıştı. Şiddetli baş ağrısı yaşamış, bu ağrı dayanılmaz bir hal alınca acile gitmişlerdi. Yapılan tetkiklerde bir şey bulunamamıştı. Daha sonra baş ağrıları tekrarlayarak devam etmiş, ama sebebi bir türlü bulunamamıştı. En son BOS denilen ve kafa içi basıncını dengeleyen sıvıda artış bulunmuş, bunu boşaltmak için şant ameliyatı önerilmişti. Ama sıvıyı neyin artırdığı bulunamamış, tekrarlama ihtimalinin olabileceği söylenmişti. Dosyaları incelediğimde gerçekten tüm araştırmaların yapıldığını ama sorunu açıklayan bir sebebe ulaşılamadığını gördüm.
Rüya’ya baktığımda onun neden böyle olduğunu daha iyi anlayabiliyordum. 18 yaşında yakalandığı bu hastalık onu çok yormuştu. Hastalığı ile ilgili ne hissettiğini sorduğumda önce üzgün olduğunu söyledi. Neden üzgün hissettiğini sorduğumda, bana artık hiçbir şeyden zevk almadığını, bu ağrının onu yaşamaktan bıktırdığını, zaman zaman ölmeyi istediğini, hastalıklı olmanın artık onu utandırdığını, kendine kızdığını, öfkelendiğini anlattı. Yavaş yavaş Rüya’da duyguya ait izler çıkıyordu.
Hepimiz duygularımızı ifade ederken genel duyguyu söyleriz. Kızgınım, öfkeliyim, yalnızım, çaresizim gibi… Bunlar genel ifadelerdir. Her bir duygunun bizde yarattığı alt duygular vardır. Bunlar kişiye ve yaşadığı travmaya özeldir.
Rüya ağrısının onu üzdüğünü söylerken aslında onu utandırdığını, öfkelendirdiğini, ölmeyi düşündürecek kadar güçlü olduğunu anlatıyordu. Rüya’ya bu ağrılar olmadan önce nasıl bir hayatı olduğunu sorduğumda çok mutlu, keyifli, yaşam dolu bir kız olduğunu anlattı.
Bunu soruyordum çünkü yaşadığımız duygular, bazen bizim sıkıntımız ortaya çıkmadan çok önce var olan duygulardır. Yaşadığımız sıkıntı sadece bunun tekrarlanmasıdır. Bu durumda kaynağı çok daha öncelerde aramamız gerekir.
Rüya tüm bunları anlatırken yeniden gözleri donuk ve yüzü ifadesizleşmişti. Sanki kendi duygularından değil, bir başkasından bahseder gibiydi.
Ağrılarını başlatan herhangi bir şey olup olmadığını sorduğumda, hiç belli olmadığını söyledi. Son yıllarda çilek alerjisi başlamıştı. Bedeni çileğe karşı şiddetli reaksiyon gösteriyordu. Oysa daha önceden ne çok seviyordu çilek yemeyi… Şimdi düşünmek bile alerjisini tetikliyordu ve soluğu hastanede alıyordu. Alerjisi geldiğinde, kesin başı da ağrıyordu. Doktorlar alerjinin yarattığı stresin, baş ağrısını tetikleyebileceğini söylüyorlardı. Ama alerji olmasa da ağrısı vardı.
Rüya’ya dört yıl önce, onu çok etkileyen, öfke ve utanç hissettiren bir olay yaşayıp yaşamadığını sorduğumda, ilk defa gözlerinde bir kıpırtı oldu. Başını yavaşça önüne doğru eğdi. On sekiz yaşında bir taciz olayı yaşadığını, bunun onu çok utandırdığını, yaşadıklarının onu intiharı düşündürecek kadar üzdüğünü anlattı. Ardından o olayı çoktan kapattığını, artık hatırlamakta dahi güçlük çektiğini söyledi.
Unutmak, yaşadığımız olumsuz duyguları taşımak istemediğimiz ya da taşımakta zorlandığımız anlarda, bilinçaltımızın kullandığı bir koruma mekanizmasıdır. Acıyı bastırmak için unutmak isteriz. Beyin bunu emir kabul eder ve unutma mekanizmalarını devreye sokar. O andan uzaklaşırız, anılar giderek silikleşir. Bazen yaşanan olaya dair anıları tamamen unuttuğumuzu hissederiz. Bu yüzden çok fazla unutkanlık şikayeti ile karşılaşırız. Bu aslında beynimize verdiğimiz komutların uygulanmasından ibarettir. Tabii, beyin burada seçici olmadığı zaman, tüm hafızayla ilgili sıkıntı olabilir. Genelde bu tarz hastalarda, unutkanlıkla beraber konsantrasyon eksikliği de görülür. Aynı ‘unut’ emri gibi, ‘odaklanma’ emri de beyin tarafından işletilen koruma mekanizmalarıdır. Odaklanmayı engelleyerek o andan bizi uzak tutarken, aynı zamanda ihtiyacımız olan konsantrasyonumuzu da bloke eder. Özellikle cinsel travmalar söz konusu olduğunda, bu mekanizmalar sıkça devreye girer. Kullandığımız mevcut antidepresanların bir kısmı da bu mekanizma üzerinden çalışır.
Yaşadığımız hiçbir anı silemeyiz. O ana ait kayıtlar limbik sistemde kaydedilir. Bilinç üstünden bağımsız olarak, o kayıtlar limbik sistemde işlemden geçirilir, anlamlandırılır ve sınıflandırılır. Zaman zaman ilişkili olduğu durumlarda otomatik olarak devreye girer. Bunlar, hayatımızı kolaylaştıran, öğrenim olarak olumlu kayıtlardır. Araba kullanmak ya da yemek yemek gibi… Böylece tekrar tekrar öğrenmemize gerek kalmaz.
Ama olumsuz deneyimlerin yaşandığı anlar, herhangi bir duruma uyum sağlayamadıkları için uyumsuz kalırlar ve sınıflandırılamazlar. Bir işlemden geçirilmez, oldukları gibi kaydedilirler. Bunlar tehlike sinyali olarak amigdalayı uyarırlar, stres fizyolojisini devreye sokarlar.
Yıllar önce yaşanıp bitmiş olan bu duygular tekrar tekrar bize nasıl sıkıntı yaratırlar? Bu soruyu çok fazla hastamdan duyarım. İşte, bu sınıflanamayan stres yaratan kayıtlar, bedenimizde bizimle yaşayan; hastalığı ortaya çıkarmak için vücut direncimizin düşmesini bekleyen, fırsatçı patojenler gibidirler. Bizimledirler ama varlıklarını hissetmeyiz. Limbik sistemdeki bu düzensiz kayıtlar da, onları tetikleyen stresörlerin varlığında yüzeye çıkarak sıkıntı yaratırlar. Bu sıkıntılar stres anında yaşanan duyguların tekrarı şeklindedir.
Rüya’dan olayla ilgili hatırladıklarını anlatmasını istediğimde, düz ve duygusuz bir ses tonuyla, ısrarla, pek bir şey hatırlamadığını söyledi. Orta halli bir ailenin kızıydı. Ailede herkes okul biter bitmez çalışmaya başlamıştı. O da okul bitince eş dost yardımıyla iyi bir işe başlamıştı. Ailesi onunla gurur duyuyordu. Herkes mutluydu. Bu iş onun için iyi bir fırsattı. Yabancı bir firmada çalışıyordu. En gençleri oydu. Şirket, işe başlar başlamaz onu dil kursuna göndermişti. Müdürü babası yaşlarındaydı. Onun da, Rüya ile aynı yaşlarda kızları vardı. Sürekli Rüya’ya sarılıyor, kızlarından bahsediyordu. Bazen öpüyordu. Rüya, bundan tedirgin oluyor ama yanlış anlaşılmaktan korktuğu için ses çıkaramıyordu. Yine de dayanamayıp yakın bulduğu bir şirket arkadaşıyla bu tedirginliğini paylaşmıştı. Arkadaşı bu durumu kötüye yormamasını, müdürün huyunun bu olduğunu, bunu önemsememesi gerektiğini söylemişti.
O gün müdürü mesaiye kalması gerektiğini, ona İngilizce çeviri yaptıracağını söylediğinde kötü düşünmemeye çalışmış ama yine de huzursuzlanmıştı. Herkes işten ayrıldığında odasına çağırıp metni önüne vermiş ve beraber çevirmelerini istemişti. Rüya, o andan sonra yaşadıklarını hatırlamak bile istemiyordu. Müdürü onu taciz edince, Rüya şaşkınlıktan ve korkudan donup kalmıştı, sesi bile çıkamamıştı. Sonrasını hatırlamadığını, koşarak çıktığını ve eve gittiğini hatırlıyordu. O gece sabaha kadar ağlamıştı. Ölmek istemiş, öyle dua etmişti.
Ertesi gün işe gitmemişti. Ablasının ondaki garipliği fark edip konuşturduğunu, daha sonra ailesinin öğrenip ona sahip çıktığını, işi bırakmasına karar verdiklerini, babasının avukata giderek şikayetçi olduğunu anlattı. Ailesinin yanında olması onu biraz olsun rahatlatmıştı. Daha sonra babası çalıştığı şirkete çağrılmış, babası patronla konuşmuştu. Eve geldiğinde dava açmaktan vazgeçtiğini, bir daha böyle bir şeyin yaşanmayacağının sözünü aldığını söylemişti.
Rüya bana “O an yıkıldığımı hissettim. Benim duygularımın hiç önemi yoktu. Karar verilmişti” diye anlattı hayal kırıklığını… “İşe döndüğüm gün, müdürün masada pişkin pişkin oturduğunu görünce içimden onu öldürmek geldi. Ama artık alıştım. Onu yok kabul ediyorum. Önümden geçse görmüyorum. Zaten artık benimle direkt çalışmıyor. Bu yıl emekli oluyor, kurtuluyorum” dedi.
Kendisine bu olayla ilgili çalışmamız gerektiğini, buna hazır hissettiğinde başlayabileceğimizi söylediğimde düşünmek için izin istedi.
Duygusuyla yüzleşmeye hazır olmayan hastalar, çalışmaya uyum sağlamakta her zaman zorlanırlar. Zaten böyle durumlarda hasta, duyguya tamamıyla girememekte, fark etmeden direnç göstermektedirler. Bunun bir süreç olduğunu, sabırlı olmamız gerektiğini bilmeliyiz. Bu yüzden her zaman hastalarımın kendi rızaları ile çalışmalarını sabırla beklerim.
Bu işlemin, belki de en zor tarafı bu olumsuz duygularla yüzleşmektir. Hastalar sık sık bundan kaçmak isterler. Ama onlardan kurtulmak için onların varlığını kabul etmemiz, onlarla yüzleşmemiz, onları işlemden geçirerek amigdala için tehlike kaynağı olmaktan çıkarmamız gerekir. Daha önce tehlike kaynağı olarak gördüğümüz düşünce ve duygular, çalışma sonrasında güvenli olarak algılanmakta ve tehdit olmaktan çıkmaktadır.
Biz taping yöntemiyle, stres anında oluşan olumsuz duyguyu nötralize ederek, zaten var olan olumlu duygu ve düşüncelere yer açarız. Olumsuz duygular, enerji bedenimizde blokajlar yaratırlar. Taping bu blokajları kaldırarak, enerji bedenindeki enerji akımının sürekliliğini sağlar.
Rüya’nın başındaki ağrı, aslında başka yollarla anlatamadığı öfkenin ifade edilme şekliydi. Yaşadığı stres kronikleştikçe, ağrı da kronikleşmiş ve ağırlaşmıştı.
Düşüncelerimiz duygularımızı, duygularımız davranışlarımızı etkiler. Bunun tersi de söz konusudur. Yani bunların birbirinden bağımsız olduğunu düşünemeyiz. Yapılan çalışmalar, her hastalığın altında yatabilecek duygusal travmaların sınıflandırılması konusunda bize yardım etmektedir. Bununla birlikte yaptığım gözlemlerde, travmanın bizde yaratığı duygunun bileşenlerinin bazen bizi farklı bir sonuca götürdüğünü gördüm. Bu yüzden bu genellemeleri göz önüne almakla birlikte, kural olarak kabul edemeyiz. Burada olduğu gibi ağrı, öfke gibi çok kuvvetli bir duygunun sonucu oluşmuş olabilir ve inanın ki bu gruba dahil olanlar çoğunluktadır. Ama yine söylüyorum, genellemeleri yanlış buluyorum. Yine de aklımızın bir köşesinde olması açısından, küçük notlar vereceğim.
Öfke sonucu oluşan ağrılarda; suçluluk duygusu, bedenini cezalandırma, korku, değersizlik duyguları içeren stres kaynakları da çokça bulunmaktadır.
Ben sık sık hastalarıma sorunu yaratan kaynağın, Pandora’nın kutusu gibi olduğunu, içinden ne çıkacağını ne onların ne benim bilemeyeceğimizi söylerim. Tabii bir fikrim her zaman vardır ama sürprizlere de açığımdır.
Rüya ikinci kez geldiğinde, denemek istediğini, hazır olduğunu söyledi. Bu arada olayla ilgili daha çok şey hatırlamaya başlamıştı.
Bilinçaltı böyle bir şeydir. Bir kapıyı araladığınızda, o odanın içini daha rahat görmeye başlarsınız. Sonra odanın ucundaki diğer kapıyı görüp, ona ulaşırsınız. Gittikçe berraklaşır hafıza…
Çalışmaya başladığımızda, Rüya’dan gözlerini kapayarak, o gün yaşadığı her şeyi hatırlayıp, kendini orada hissetmesini, bedeninin içinde olmasını ve gördüğü, duyduğu, hissettiği şeyleri bana aktarmasını istedim. Artık, eski donuk ifadesi yoktu. Kızgın ve öfkeli bir ifadeyle taciz anında donup kaldığını, itiraz edemediğini, müdürün ‘sen de istiyorsun, nazlanma’ diyen sesini, onu iterken masadan düşen meyve tabağının sesini hatırladı. Tabakta hangi meyvelerin olduğunu sorduğumda durdu ve çilekleri hatırladı. Çilekler yuvarlanmıştı her tarafa. Donup kalmadan önce, onlara baktığını kızgınlıkla hatırladı. Ve Rüya’nın neden çilek alerjisinin olduğu, artık ortaya çıkmıştı. Aslında alerjisi, tamamen yaşadığı anı hatırlattığı için bedeninin çileklere verdiği bir tepkiydi. Devam ettiğinde müdürünü iterek çıktığını, kapıda gördüğü bekçinin onu yanlış anlamasından korkarak çok utandığını hatırladı.
Gözlerini açmasını istediğimde çok şaşkındı. Artık duygularını, yaşadıklarını tamamen hatırlıyordu. Bir sorunun çözülmesi için olayın her zaman hatırlanması şart değildir. Ama hatırlandığında ve duyguya girildiğinde sonuçlar çok daha etkileyici olur.
Rüya’yla yavaş yavaş çalışmaya başladık. O anın başından itibaren yaşadığı travmaya ait duyguları tek tek temizledik. Sadece müdürüne karşı değil, kendine, şirket çalışanlarına, babasına karşı olan öfke duygularını da… Beraberinde çileğe ait olan duygularını ve bedenine verdiği zararlarla ilgili duygularını temizledik. Çok yorulmuştu. Hem ödül olarak hem de çalışmamızı test etmek için ikram ettiğim çilekler, önce onu tedirgin etti. Hafif kaşınmalarını hissetmeye başlamıştı. Bunlara taping yaparak boşalttık. Sonra benim teşvikimle yavaş yavaş yedi. Daha önce düşüncesi bile alerjisini başlatırken yemesine rağmen sağlıklıydı. Çok şaşkın ve mutluydu. İlk defa gözleri umutla parlamaya başlamıştı.
Ben hastalarımda bu gibi anlardan sonra, çalışmaya ara vermeyi tercih ediyorum. Onların, yaşadıkları bu anın tadını çıkarmalarını, gevşemenin getirdiği huzuru hissetmelerini istiyorum. Çünkü devam etsek bile, zaten gevşeyen ve rahatlayan beden, olumsuz duyguları aynı yoğunlukta hissedemiyor.
Rüya, ertesi gün geldiğinde akşamı çok kötü geçirdiğini, başının çok ağrıdığını, acile gitmek zorunda kaldığını anlattı.
Evet, yaşanan travmaları hatırlamak sarsıcıdır. İzlediğimiz ve çok etkilendiğimiz bir filmi tekrar izlediğimizi düşünün. Benzer duyguları tekrar hissetmez miyiz? Aynı şekilde etkilenmez miyiz?
Rüya’nın durumunda da henüz çalışmamızı bitirmediğimiz için, bu duygular ağrısını tetiklemişti. Bir travmanın temizlenebilmesi için, kötü hissettiği en önemli anların ve duyguların tek tek boşaltılması gerekir.
Rüya’nın travma anları birden fazlaydı. Tacize uğradığı an, bekçiyi gördüğü an, babanın davadan vazgeçtiğini söylediği an, şirkete döndüğü gün yaşadığı an…
Rüya’nın olumsuz duygularının hedefi sadece müdürü değildi. Kendine, babasına, çalışanlara, kaderine (inanç sistemine/Allah’a), hastalığına karşı hissettiği duygular vardı.
Yaşadığı olayın sonucunda geliştirdiği olumsuz düşünce kalıpları vardı ki, bunlarda Rüya’yı etkiliyordu. Kötülük yapanın yanına kar kalıyordu. Kimse Rüya’nın duygularına değer vermiyordu. Bu duyguların yanı sıra, travma kaynağı ile aynı ortamda kalmak Rüya’nın durumunu kronikleştirmişti. Sıkıntıları sadece baş ağrısıyla kalmamış, depresif ruh halini de beraberinde getirmişti. Bu ruh hali, fiziksel görünüşüne ve bedeninde yansımıştı.
Stresin kronikleşmesi vücudun dengesini bozar. Bedenimizde doğal olarak bulunan uyarıcı ve sakinleştirici kimyasallar, sağlık durumunda hemen hemen eşittir. Kronik stres durumunda bu denge bozulur. Bozulan denge, kronik stresin fizyolojik ve psikolojik sonuçlarını doğurur. Kronikleşen olaylarda, stresin etkisini kaldırmak biraz daha meşakkatli olmasına rağmen, sonuç, verilen emeğe değer.
Yavaş yavaş duyguları ele alıp temizlemeye başlamıştık. Her boşalttığımız duyguda Rüya’nın rahatladığını görmek, doğru yolda olduğumuzu gösteriyordu. Uzun bir çalışmanın ardından çalışmamızı tamamladık. Artık iyice gevşemiş ve rahatlamıştı. Çok iyi olduğunu; kendini, garip bir şekilde, hiç olmadığı kadar huzurlu hissettiğini söyledi. Bunlar, benim duymaya çok alışık olduğum cümlelerdi. Teşekkür etti ve durumu ile ilgili beni bilgilendireceğini söyleyerek ayrıldı.
Aslında bu çalışmayı tek bir seansta da yapabilirdik. Ama Rüya’nın yaptığım çalışmaya ve bana güveninin oluşması için süreci zamana yaymıştık. Bu durum, Rüya’nın duygularının daha rahat ortaya çıkabilmesini sağlamıştı.
Neydi onu böyle rahatlatan boşalttığımız duygular?
Kendine ait olanlar:
Değersizlik -Neden beni seçti?
-Babam bile yaşadıklarımı önemsemedi.
-Babam beni korumadı.
-Başıma gelenleri hak ettim.
-Herkes benim hakkımda kötü düşünüyor.
Kızgınlık -İlk günden tepki göstermeliydim.
-Sessiz kaldım.
-Kendimi koruyamadım.
-O gün, onu öldürmeliydim.
Suçluluk -Daha önce sesimi çıkarmalıydım.
Müdüre ait olanlar:
-Bana zarar verdi.
-Beni aşağıladı.
-Rezil etti.
-Geleceğimi çaldı.
-İnsanlara güvenim yıktı.
Çalışanlara ait olanlar:
-Beni korumadılar.
-Sesleri çıkmadı.
-Korktular.
Babaya ait olanlar:
-Beni korumadı.
-Yaşadıklarımı önemsemedi.
-Beni yine o kabusun içine attı.
Kaderine (inanç sistemine) ait duygular:
-Ben bunu hak etmedim.
-Neden ben bunu yaşadım.
-Kötüler neden cezalanmıyor.
Bu kocaman duygular yumağı, Rüya’yı tamamen sarmış ve kilitlemişti. Çözülme başladıktan sonra, en çok müdüre ait olan kızgınlığının boşalmasında direnç göstermişti Rüya… Defalarca tekrarlamamıza rağmen, kızgınlığını bırakmak istememişti. Bu duyguyu bırakmanın ona iyi geleceğini, bu öfkeyi taşımanın sadece ona zararı olduğunu, bedeninin artık bu duyguyla barıştığını, geçmişini ve yaşadıklarını kabul etmenin ve artık bırakmaya karar vermenin yaşanan kötü duygularla ilgili son kalan bağlarını da koparacağını çalışmamız onu rahatlatmış ve direncini kırmıştı. Sakinleşti, kabullendi ve duyguyu boşalttı.
SONUÇ:
Stres etkisi yaratan olayların depremler, yangınlar, tacizler gibi büyük anlar olması gerekmez. Önemli olan, yaşanan olayın, kişinin duygu dünyasında yarattığı stresin büyüklüğüdür. Bazen tek bir bakış, tek bir söz bile aynı etkiyi gösterebilir.
Yaşadığımız an gerçek olmayabilir. Gerçekte yaşananla, bizim hissettiğimiz duygu farklı olabilir. Kardeşinin başarısını öven annesinin, aslında kendisini hiç sevmediğini düşünen bir çocuğun bu durumdan yaralanması gibi… Eğer bu, duygu dünyamızda baş edilmez olumsuz duygular uyandırıyorsa, stres kaynağıdır ve travmatik anları yaratır. Aynı olayları yaşarız ama diğerlerinden farklı hissederiz. Çünkü ona, duygu dünyamızda farklı bir anlam yüklemişizdir. O yüzden travmalaramız hep kişiye özeldir.
Travmamızı yaratan olayların, kendi yaşadığımız anlar olması gerekmez. Başkalarının yaşadığı olaylara karşı hissettiğimiz -onun yerine koyma- veya okuduğumuz, izlediğimiz, duyduğumuz bir olayda hissettiklerimiz, o an bizde yüksek olumsuz bir duygu yaratıyorsa bunlar da travma etkisi yapabilirler.