
Obezite ve Anoreksiya
02/03/2024
Babamı Cezalandırıyorum, Anoreksiayım
02/03/2024
Anoreksia, en az obezite kadar tehlikeli bir durumdur. Daha çok, kişinin kendi bedenine olan öfkesinden kaynaklanır. Kendini cezalandırmak için en temel ihtiyaçtan, yemekten mahrum bırakmayı hedefler. Altında, yaşamdan korkma, yaşamak istememe gibi duygular vardır. Vücut ihtiyacını karşılayamaz ve büyük sıkıntılar başlar. Amaç kendini cezalandırmak olduğu için, kişi bunun farkında değildir. Zaten beslenmemenin getirdiği fiziksel sıkıntılarla, gerçeklik algısı bozulmuştur. Düzelmeyi istemezler ve büyük direnç gösterirler. Bu vakalar zor cevap verirler. Aynı bağımlılarda olduğu gibi, durumlarından memnun olduklarını hissederler.
Yaşanılan travmaların büyük çoğunluğunda cinsel utanç vardır. Bunun yanında, aşırı korkular, öfkeler, suçluluk duyguları da eşlik eder. Hiçbir duygu atlanmadan boşaltılması gerekir. Dikkatle ve sabırla çalışarak… Bazen iç içe geçmiş olaylar, sorunu büyütebilir. Aynı Zehra’da olduğu gibi…
19 yaşındaki Zehra’nın 5 yıl önce bulantı ile başlayan kilo kayıpları olmuş. Aşırı zayıflamış, neredeyse derisi kemiklerinin üzerini örtecek kadar kasları erimişti. Üzerinde daracık bir mini etek, altında tayt vardı. Bacakları ve kolları çöp adam gibiydi. Saçları seyrek, cildi kuru ve rengi soluktu. Halinden çok memnun olduğunu, sadece enerjisinin az olduğunu söylüyor, bunu artıracak bir şey yapmamı istiyordu.
Zehra’ya yemek yeme düşüncesinin ona ne hissettirdiğini sorduğumda “Midemi bulandırıyor” dedi. Gerçekten de yemek yediğini düşünmesini söylediğimde, bulantıları başladı. Ne zamandır böyle hissettiğini sorduğumda, “Çok uzun zaman oldu” dedi. Annesinin, yaklaşık 5 yıldır bulantıları olduğunu söylediğini hatırlatınca “Evet, olabilir” dedi.
O dönemlere ait onu üzen bir şey olup olmadığını sorduğumda, önce bana baktı. Sonra babasına olan öfkesini anlatmaya başladı. Babasının, kardeşi erkek olduğu için ona farklı davrandığını, ona sınırsız imkan tanıdığını, kendisine gelince bir sürü yasak ve kısıtlama getirildiğini söyledi. Babasının, kız olduğu için onu yeterince değerli bulmadığını, bu durumun onu çok öfkelendirdiğini söyledi. Aslında değersizlik duygusu olduğu için çalışılabilir gibi dursa da, ben sorunun bu olmadığını hissediyordum.
Ona, “Peki, sen kendini değersiz hissediyor muydun?” diye sorduğumda “Hayır canım, niye değersiz olayım? Bu onun geri kafalığı” diyerek beni doğruladı.
Hissedilen duygular, etkilenebilmemiz için bize ait olmalı. Başkasının hissettiği hiçbir duygu bizi etkilemez, eğer biz de o duyguyu hissetmezsek… O yüzden çalıştığım hastanın yakınlarının anlattığı olayları sadece göz önünde bulundururum. Bunlar çok önemli değildir. Sadece onların gözlemleridir. Gerçek olmama ihtimali yüksektir. Çünkü hissettiğimiz her duygu, kendi duygularımızın bir yansımasıdır. Saf değildir, yanıltabilir.
O dönemde yaşadığı başka bir şey olabilir mi diye sorduğumda, ısrarla olmadığını söyledi. Babasına olan öfkesinin en çok ne zaman yükseldiğini sorduğumda, cevap vermedi. Onu bunaltmak istemediğim için babasına olan öfkesi ile ilgili çalıştık ve ayrıldık.
İkinci seansa geldiğinde, çok daha kötü olduğunu bu çalışmanın ona iyi gelmediğini söyledi. Bulantıları daha da artmıştı. Su bile midesini bulandırıyordu. O gün babasıyla ilgili çalışmaya devam ettik. Babasının erkek kardeşi doğduğunda söylediği, ‘Artık oğlum için daha çok çalışmam gerek’ sözlerinin onu çok incittiğini söyledi. Bununla çalıştık. Çok ilerleyemiyorduk. Halsizdi ve sürekli bulantısı vardı. İlk bulantı hissini nerede hissettiğini hatırlamasını istediğimde, birden titredi ve sonra hıçkırarak ağlamaya başladı.
“Evet, hatırladım. O gün çok midem bulanmıştı. Hatta 3 gün hiçbir şey yiyememiştim, ölmek istemiştim. Çok garip, sanki o gün yaşadıklarımın hepsini unutmuştum. Siz sorunca hepsi tekrar geldi” dedi. Bir yandan hıçkırıyor, ağlamaları arasından konuşmaları zor anlaşılıyordu. Ne olduğunu anlatmaya başladı. O gün erkek arkadaşını, başka bir kızla el ele gördüğünü, çok üzüldüğünü, ‘benim neyim eksik’ diye düşündüğünü, o kızgınlıkla ağlayarak eve gittiğini, evde kimsenin olmadığını, o ağlarken eve babasının ortağının geldiğini, ona önce baba gibi şefkatli sarılırken sonra tecavüz ettiğini, orada bayıldığını hatırladı. Nasıl unutmuştu böyle bir şeyi? O iğrenç adamı nasıl unutabilmişti?
Evet bazen bize çok acı veren olayları bilinçaltımız kabullenemediği için, üzerini kapatır ve yok sayar. Ta ki bir gün üstünü açacak bir rüzgar esene kadar…
Ayıldığında annesi başındaydı. Birden midesi bulanmaya başlamıştı. O bulantı günlerce sürmüştü. Kimse bir şey anlamamıştı. Hepsi babasının hatasıydı. O adama güvenmemeliydi. Ona anahtar vererek eve göndermemeliydi. Anlamalıydı onun nasıl biri olduğunu. Onu koruyamamıştı. Evet, Zehra’nın gerçek travması ve babasına kızma sebebi ortaya çıkmıştı artık. O da şaşkındı hatırladıklarından. O güne ait hatırladıklarını boşalttık. Sonra babasına ait olanları, tacizi yapana karşı olanları, eski erkek arkadaşına ait olanları çalıştık. Eski erkek arkadaşına da çok fazla öfke çıkmıştı. “O beni aldatmasaydı, ben o gün evde olmayacaktım, onunla olacaktım” diyordu. Yaşama olan kızgınlığını, kendine olan kızgınlığını, bedenine olan kızgınlığını yavaş yavaş temizledik. Tabii ki küçük adımlar atarak… Çok kolay olmadı bu. Çünkü hazır olunmadan atılan bir adım travmanın etkisini, bumerang gibi bize geri getirebilirdi. Zehra yavaş yavaş toparladı ve bulantıları azaldı. Yaşama dönmeye karar verdi. Gerisi kendiliğinden dengeye oturdu.