Ahmet’e İnansaydık Keşke
02/03/2024Demli Bir Bardak Çay Koyarsın Fincana Keyifle, Ya İçersin, Ya İçemez…
02/03/2024Pelin ablasıyla beraber gelmişti. Aralarında epey yaş farkı vardı. Abla üniversiteye gelmiş, sonra İstanbul’da kalıp çalışmaya başlamıştı. Aileleri Anadolu’da bir kasabada yaşıyorlardı. Babası öğretmendi. Pelin liseyi kazanıp, İstanbul’a ablasının yanına gelmişti. Önceleri ‘Nasıl yapacağım, o yaşta bir çocuğa bakabilir miyim?’ diye tereddüt etse de, Pelin’in istikbali için ses çıkarmamıştı. Aslında her şey iyi gidiyordu. Ona da arkadaş olmuştu. Pelin, sorunsuz, uyumlu bir çocuktu. Ya da o öyle zannetmişti. Pelin’in çok güzel, gür, uzun saçları vardı. Herkes döner bir daha bakardı, güzel saçlarına. Ama bir süredir, saçları aşırı dökülmeye başlamıştı. Ablası onu doktora götürmüş ama bir şey bulamamışlardı. En son psikolojik olabilir diye psikiyatriye sevk etmişti. Ama abla ilaç kullanmasını istemediği için bana getirmişti kardeşini.
Dış derimiz bizi çevreye karşı korur. Korunmayla ilgili tehdit duygusu yaşadığımızda, derimiz ve onun bileşenleri alarm verir. Saçlarımız da derimizin bir parçasıdır.
Abla çıktığında, Pelin ile konuşmaya başladık. Ne kadar zamandır saçlarının döküldüğünü sorduğumda, İstanbul’a gelmeden saçlarının dökülmediğini söyledi. Geldikten sonra yaşamış olabileceği, onda stres yaratan bir şey olup olmadığını sorduğumda, her şeyin iyi olduğunu söyledi. “Ablam çok iyi, benim için çok üzülüyor. ‘Yazın annemler gelecek, ben onlara ne diyeceğim’ diyor. Ama benim elimde değil ki saçlarımın dökülmesi. Ben de üzülüyorum” diyordu. Gözleri yaşarmıştı.
Okulunu sorduğumda, “Fena değil, derslerim iyi” dedi. İyi bir okulda okuyordu. Orayı kazanmak hiç kolay değildi. “Arkadaşlarınla iyi zaman geçiriyor musun?” dediğimde durdu ve hiç arkadaşı olmadığını söyledi. Onların yanındayken bir garip huzursuzluk hissettiğini, sesinin titrediğini anlayıp dalga geçecekler diye konuşamadığını söyledi. İlk geldiğinde biraz yabancılık çektiğini ama artık alıştığını, yine de onlarla konuşurken heyecanlandığını ve aptal gibi hissettiğini söyledi. Niçin böyle hissettiğini sordum, “Onların hepsi İstanbul çocuğu… Beni beğenmezler, dalga geçerler gibi geliyor. Aslında geçmezler biliyorum, ama öyle hissediyorum. Elim ayağım buz gibi oluyor, mideme kramplar giriyor. Anlayacaklar, dalga geçecekler diye ödüm kopuyor her seferinde” diyordu.
Pelin yeni bir ortama girmiş ve yabancılık çekmişti. Bu onda stres yaramış ve stresinin anlaşılması sonucu alay konusu olmaktan çok korkmuştu. Artık bunu yaşamamak için pes etmişti. Oysa kendi kasabasında çok arkadaşı vardı ve hepsini çok özlemişti. Ailesi üzülmese geri dönmek bile istiyordu. Burada kendini yabancı, korunmasız hissediyordu.
Pelin böyle hissettiği için saçları dökülmeye başlamıştı. Çünkü her okula gittiğinde strese giriyor, birisiyle konuşmak zorunda kalır diye heyecanlanıyordu. Okuldaki ilk gün yaşadığı bu heyecanı, hep korkutmuştu onu. Beraber o gün hissettiği duygulara ve bedeninde hissettiği değişiklikleri boşalttık. Tekrar olursa diye, olan korkularını, arkadaşlarının onun hakkında düşüneceklerini, kurguladığı düşünceleri tek tek boşalttık. Çok rahatlamıştı.
Ondan okula gittiğini düşünmesini istedim ve herkesle konuşmasını söyledim. Gözlerini kapadı ve önce tedirgin sonra rahatça arkadaşları ile konuştu. Gözlerini açtığında “Okula bir an önce gitmek istiyorum” dedi. Daha sonra attığı mail çok güzeldi. Çok mutlu olduğunu yazıyordu. Arkadaşları ile beraber sinemaya gideceklerdi. Aylar sonraki mailinde, saçlarının dökülmesinin durduğunu, saçlarının yeniden canlandığını yazıyordu.
Taping yaparken bazen sadece duyguya vurmak bile stresi çözebilir. Ama bazı durumlarda ana stres kaynağı çalışılmadan temizlenmesi mümkün olmaz. O yakalanmadan stres blokajı kalkmaz. Ona ait anlar duygumuzun çok yüksek olduğu ‘Şok oldum’, ‘Başımdan aşağı kaynar sular aktı’, ‘Dondum kaldım’, ‘Keşke ölsem dedim’, ‘Yer yarıldı içine girdim’ gibi büyük duygularla ifade ettiğimiz anlardır genelde.
Yaşadığımız sıkıntı veya hastalıkların kaynağında, ona özel travmalar vardır. İstisnai durumlar olabilmekle beraber, genelde hastalığımızla ilgili yaşanmış olabilecek olan benzer duygu taşıyan anlara bakıyoruz. İlk olarak onlar üzerinde çalışıyoruz. Çalıştığımız ana ait duyguyu ne kadar yoğun hissedersek, boşaltmak da o kadar etkili oluyor. Hastanın duyguya girmesi için, tetikleyici ifadeler kullanılabiliriz.
Duygudan kaçmayıp, yüzleşmek gerekir. Olumsuz duygularla yüzleşmek cesaret ister. Çünkü onlar bizleri korkutur, canımızı yakarlar. Çalıştığım hastalara, işin en zor kısmını burası olduğunu ama ödülün de çok büyük olduğunu söylerim. Çoğu zaman duyguyu yaşarken ağlayan hastalar, bu duygunun çıkmasından utanır, özür dilerler. Oysa en güzel sonuçlar bunlarla alınır.
Hayvan fobilerinde çok başarılı sonuçlar alınmasının sebebi, stres kaynağıyla, yani hayvanın kendisiyle çalışılmasıdır. Hayvanla aynı ortamda olmak zaten tüm duyguları, hatta unuttuklarımızı bile bedenimize getireceği için yüzde 95 başarı sağlanır. Stres yaratan faktör kronikleştikçe, boşaltmak daha zorlaşır. Daha geniş kapsamlı çalışmak gerekir.