
Bir Başka Anne-Baba Ayrılığı ve Öfke Patlaması
02/03/2024
Şişmanlık Süründürür Anoreksia Öldürür
02/03/2024
Çocuklarımızda, gittikçe büyüyen bir beslenme bozukluğu problemimiz var. Görünen kısmı obezite ve anoreksiya olsa da, çocuklarımız gıda alerjilerinden astıma, depresyondan obsesyonlara kadar giden geniş bir skalada, sebebi beslenme olan hastalıklar yaşıyor. Beslenme kaynaklarının değişmesi, sağlıksız hazır gıdaların artan kullanımı, kullanılan zararlı katkılar, doğal sağlıklı gıdalara ulaşmadaki zorluklar beslenme bozukluklarına büyük ölçüde sebep olur. Bunun yanında toplum algılarının değişmesi, ideal vücut ölçüleri dayatması, giyinmemiz, eğlenmemiz, çalışmamız, başarımız, ilişkilerimiz, fiziksel özeliklerimizle ilişkilendirilmiştir. Bu kişi üzerinde büyük bir baskı oluşturmakta ve stres yaratmaktadır. Beden ve ruh sağlığımızı tehdit etmektedir. Özellikle çocukluk ve ergenlik yaşlarında bu durum, çocuklarımız üzerinde büyük bir stres kaynağı olmaktadır. Rol modelleri olan kişilerin fiziksel görünüşlerine ulaşmak için, sağlıksız yollara başvurmakta ve hastalanabilmektedirler.
NİSA’NIN KADERİ ŞİŞMANLIKTI
Nisa 15 yaşındaydı. Bir arkadaşım vasıtasıyla gelmişti. Annesiyle birlikteydi. Belli ki burada bulunmaktan rahatsız olmuştu. Eli boynundaki melek şeklindeki kolyesinde, gözleri bana bakmakla birlikte sanki aklı başka yerdeydi. Annesi Nisa’nın son yıllarda çok kilo aldığını, bundan dolayı mutsuz olduğunu, eve kapandığını, kimseyle arkadaşlık yapmadığını söyledi. Ne zaman Nisa’ya kıyafet almaya çıksalar, ağlayarak eve dönüyorlardı. Nisa hiçbir zaman zayıf bir çocuk olmamıştı. Annesi ve babası da kiloluydu. Son yıllarda ergenliğe girdiği için daha fazla serpilmişti. Gerçi bu yaşlarda tüm çocuklar böyleydi. Nisa’nın genetiği de yatkın olduğu için, abartmıştı biraz kiloları. Az dikkat etse zaten bu dönemi atlatacaklardı. Annesi onu doktora götürmüş, tüm tahlillerini yaptırmıştı. Her şey normal gözüküyordu. Diyetisyene gitmişler, beraber diyet yapmışlardı. Kendisi kilo verirken, Nisa kilo almıştı. Aslında Nisa üzülmese o kadar dert etmeyeceklerdi ama Nisa çok mutsuzdu. İnancı yoktu. Dolayısıyla başladığı hiçbir diyete devam edemiyordu.
Annesi çıktığında Nisa ile baş başa kalmıştık. Kilolarıyla ilgili ne düşündüğünü sorduğumda, “Çok şişmanım, çok çirkinim, kimse beni sevmiyor. Hayatım çok kötü. Benimle kimse arkadaşlık yapmak istemez. Hayatım mahvolacak. Herkes beni suçlayacak kilolu olduğum için, yalnız kalacağım hayatta” dedi.
Niçin böyle düşündüğünü sorduğumda, çok kilolu olduğunu, artık arkadaşları gibi rahat hareket edemediğini, herkesin ona garip baktığını, istediği gibi giyinemediğini, çok utandığını söyledi. Bu durumla ilgili ne hissettiğini sorduğumda, omuzlarını silkti ve “Kaderim bu benim, ne hissedebilirim. Aslında diyet yapmaktan kaçmıyorum, ama versem de tekrar aldığım için artık yapmak istemiyorum. Çünkü benim genetiğim kötü” diye devam etmişti.
Suçluyu bulmuştuk yine, ‘genetik’. Çözemediğimiz her sorunun suçlusu mutlaka onda yatar. Nisa da genetiğine sığınarak kendine bir liman bulmuştu ve orada demir atmıştı. Artık gidecek başka yol kalmamıştı. Genetiğini değiştiremezdi insan. Böyle düşünerek, tüm yolları kendisi bloke etmişti fark etmeden. İnançlarımız bizim yol haritalarımız gibidir. Farkında olmadan onları takip ederiz.
Ne zamandır böyle düşündüğünü sorduğumda, “Hep böyle düşünüyordum. Zaten sadece ben değil, doktorlar, diyetisyenler hep işimin zor olduğunu söylediler. Ben biliyorum siz de ne yaparsanız yapın, bu kilolar bana geri gelecek. Boşuna, uğraşacaksınız” dedi.
Beslenme bozukluğu olan çocuklarla çok çalışmıştım. Genel duyguları aynı olsa da, o duyguya takılıp kalmaları, aşamamaları geçmişte yaşadıkları stres dolu anlarla ilgiliydi. Nisa da yoğun bir ‘gelecekte yalnız kalacağım’ duygusu vardı. Bunun sebebini merak etmiştim.
Nisa’ya ailede kime benzediğini sorduğumda, gözleri buğulandı ve kızgınlıkla “Büyük halama” dedi. Nisa’nın büyük halası aşırı obez, hiç evlenmemiş, ailesiyle yaşayan, kilosundan dolayı sağlık problemleri olan, evden hiç çıkmayan biriydi. Çok mutsuzdu. Hiç arkadaşı yoktu. Evdeki herkes o yemek yerken ikaz ediyordu. Halası dinlemediği için ona kızıyorlardı. Geçen bayram babaannesi, annesine “Nisa aynı halası… Dikkat et biraz, kilo almasın daha” demişti.
“Bunu duyunca çok şaşırmıştım. Evet, halama benziyordum. Halamın çocukluk resimlerini çıkarmıştı babaannem. Onlara bakarken dondum kaldım. Sanki benim resimlerimdi. Çok korktuğumu hatırlıyorum. Ben de onun gibi olacağım. Mutsuz ve yalnız diye düşünmüştüm. Hatta o gün hiçbir şey yememiştim” dedi.
Nisa’nın bu korkusu onu aşırı derecede rahatsız etmişti. Sürekli bundan kaçamayacağını, hayatının da halası gibi olacağını düşünmeye başlamıştı. Bir de doktorlar genetiğin çok önemli olduğunu söyleyince, kendini daha çok kilo alır bir vaziyette bulmuştu. Stresi kronikleşmiş ve daha şimdiden kiloları hayatını mahvetmişti. Aslında kiloları değildi Nisa’nın hayatını mahveden. İnancının peşinde girdiği yolda, yaptığı yanlışlardı. Kaçınılmaz olarak düşündüğü sona ait teslimiyet duygusu, onu sürekli yemeğe ve boş vermeye itiyordu. Bunu pişmanlıklar ve mutsuzluklar takip ediyordu.
Nisa ile önce kök inancı üzerine çalıştık. Kilosu ile ilgili hissettiği düşünce ve duyguları çalıştık. O gün halasının resimlerine bakarken hissettiği korkuyu çalışarak boşalttık. Daha sonra ayna çalışması ile bedenini kabullenme ve sevme çalışması yaptık. Kilolu olmanın getirdiği stresi kaldırmıştık. En son aşırı düşkün olduğu besin grupları ile sağlıklı besin gruplarını değiştirme çalışması yaptık. Bu çalışmalar iki seansımızı aldı. Sonuçta, kendisiyle çok mutlu, bedeniyle barışık, pırıl pırıl bir genç kız vardı. Artık hayatın içinde olmaya hazırdı. Gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Birkaç ay sonra gönderdiği resimde, çok hoş bir genç kız vardı.