
Kazandıklarımız ve Kaybettiklerimiz
02/03/2024
Ekonomik Sıkıntılarla Gelen Uykusuzluk ve Öfke
02/03/2024
Şehir insanı tüketiyor. Trafiği, kirliliği, tehlikeleri, ekonomisi, siyaseti, iş hayatı, her şeyi zor. Çoğumuz yaşamak için çalışmak zorundayız. Sadece trafiğe maruz kalmak bile yüksek stres kaynağı. Gerçi dünyada bizim kadar buna maruz kalan az sayıda ülke var. Ne kadar bu bizim gerçeğimiz desek de, bununla yaşamak hepimizi çok yoruyor. Zaman zaman strese sokuyor. Zorlanıyoruz. Uykusuzluk, anksiyete, depresyon belirtileri gösteriyoruz. Sadece, koşturarak çalışıyoruz çünkü. Yaşayamıyoruz hayatı. Hep bir bekleme içindeyiz. Büyümeyi, sınavları vermeyi, iyi bir iş güç sahibi olmayı, evlenmeyi, çoluk çocuğa karışıp onları da yoluna koymayı, büyütmeyi, ev araba taksitlerini bitirmeyi… Hep bir şeyler bitsin sonra yaşamaya başlayacağız…
Kapı komşumuzu bile tanımayız. Tanımak da istemeyiz. O kadar koşturmuşuzdur ki bütün gün, bir an önce dinlenmek isteriz. Kimse için emek verecek gücümüz yoktur. O eski komşuluklar yoktur artık. Eğer bir sosyalleşme yapacaksak, onu da dışarıda bir yerlerde emeksiz ve zahmetsiz yapma derdindeyizdir artık. Zaten güvenemeyiz kimseye. Kimin, ne olduğu belli değildir bu kocaman şehirlerde. Güvendiysek de, almışızdır mutlaka boyumuzun ölçüsünü. Artık yalnızlaştırmış ve güvenmemeyi öğretmiştir bu şehir hepimize. Sadece çalışırız, hayat standardımızı yükseltmek için ve yarınlar için. Derken bir bakmışız yaşlılık, hastalıklar… Hayatın son perdesindeyizdir. Sonra öğütler vermeye başlarız etrafa… Gençliğinizin, sağlığınızın kıymetini bilin diye… Oysa biz de gençtik bir zamanlar. Keşke bilebilseydik hayatın kıymetini…
Elimizdekilerle mutlu olmayı, paylaşmayı, hayatımızı sadeleştirmeyi bilebilseydik. Elimizden uçup gitmeden bilebilseydik. Yeterince istemeyi bilebilseydik ve hayatı ertelemeseydik. Mutlu olabilseydik keşke. Keşke bizi gerçekten neyin mutlu edeceğini düşünebilseydik.
O kadar zorlanıyoruz ki bu hayatı götürürken… Bazen isyan ediyor bedenimiz ve ruhumuz. Çünkü yaşadıklarımızın yükü ağır geliyor artık. Taşıyamıyoruz onları. Hepimiz aynı durumdayız. Kimsenin kimseye bir yardımı olmuyor. Mutsuzluk dalga dalga her yerde… Sanki bulaşıcı bir hastalık gibi… İsteklerimize, beklentilerimize ulaşmak için çok çalışmamız lazım. Hadi ulaştık diyelim, yine mutsuzuz. ‘Ne çok emek vermiştik bunun için ama değmedi, beni mutlu etmedi’ deyip, hedefi yukarı çıkarıyoruz. Çünkü hep maddi beklentilerin peşinden heba ediyoruz hayatı. Asıl ruhumuzu beslemeyi ihmal ediyoruz.
Hiç soruyor muyuz kendimize… Gerçekten peşinden koştuklarıma kavuşunca ne değişecek benim için? Nasıl mutlu edecek bunlar beni? Gerçekten değecek mi yaşadıklarıma, geçen zamana? Sadece azalınca mı değerli olacak bu zaman?
Ben eski kasabalı, yeni şehirli biri olarak bir terazi yapıyorum sürekli. Artılar, eksiler terazisi. Kantarın topuzu, yani dengenin merkezi artıdan yana kaydığında sorun yok diye düşünüyorum. Kantar topuzu da nedir diyeceksiniz çoğunuz. Eski bir tartı aleti… Dengemizin yerini alıyor bu topuz. Terazinin her iki yanındaki yükün, dengesinin yönünü ayarlıyor. Eğer dengenin artı tarafı baskınsa, biz de mutluyuz demektir. Eşitse bile her şey gücümüz dahilindedir. Ama eksi tarafı ağır basıyorsa, o zaman alarm vermeliyiz hayatımıza bir an önce. Yoksa o bize alarm vermeye başlayacaktır bir şekilde. Şu an dengedeyim çok şükür. Ama bir süre önce çok çalıştığım için gerçekten alarm zilleri çalmaya başlamıştı bedenimde. Mutsuz ve sinirli olmuştum. En ufak şeye geriliyor ve tepki veriyordum. Uyku düzenim bozulmuştu. Bu duruma çeşitli bahaneler bulsam da gerçeğin farkındaydım. Bedenim ve ruhum yorgundu bu koşuşturmamdan. Terazinin dengesini bozmuştum. Kazandıklarım yerine koymuyordu, kaybettiğim hiçbir şeyi… Sağlığım bozuluyordu.
Hep duyarız ‘keşke’lerini insanların ama hep kaybettikten sonra… Keşke yapmasaydım, keşke dikkat etseydim, keşke zamanında kıymetini bilseydim… Lütfen hayatımızı keşkelere mahkum etmeyelim. Terazimiz hep önümüzde olsun. Dengemizi koruyacak şekilde basitleştirelim hayatımızı. Mandıra filozofu olmayalım ama hayatın çalışmaktan ibaret olmadığını da unutmayalım.
Ben ne mi yaptım? Hayatımdan tekrar keyif alacağım, hem çalışıp hem de yaşamayı unutmayacağım bir düzen oturttum. Artık terazimin artı yönü baskın… Sağlığım düzeldi. Kızım çok mutlu, ona zaman ayıran huzurlu bir annesi var. Eşim mutlu, beni yine eskisi gibi görebiliyor ve beraber zaman geçirebiliyoruz. Ben mutluyum, bu güzel şehirde güzel yürüyüşler yapıyorum. Sonuç yine şarkılar mırıldanarak dolanmaya başladım etrafta. Terazimin eksi yönündekiler de bana kalsın. Terazim artı yönde olduğuna göre, onlar da önemsiz artık.
Dengeyi hep korumaya çalışalım lütfen, yarınlarda keşke dememek için…