
Enerji Emen Şehir Hayatı
02/03/2024
Açlık Korkusu
02/03/2024
Dedem “Kızım, ayağını yorganına göre uzat, hiç dara düşmezsin. Dara düşmeyince muhtaç olmazsın, kimseye minnet etmezsin. Başın hep dik olur. Huzurun kaçmaz. Sağlığın bozulmaz” derdi.
Rahmetli maddiyatın ne kadar önemli olduğunu, maddi sıkıntıların insanın hem huzurunu, hem sağlığını nasıl etkilediğini yılların tecrübesi ile özetlemişti her zamanki gibi… Huzur içinde yatsın…
Toplum olarak çoğumuzun en az bir kredi borcunun olduğu bu dönemde, sadece ayağımızın değil popomuzun da açıkta kaldığı artık aşikar. Hepimiz bunun az ya da çok sıkıntılarını yaşıyoruz. Bazen kendimizi tamamen sıkışmış, çaresiz ve yalnız buluyoruz.
Geçenlerde görüştüğüm bir hastama, ‘Nedir şikayetiniz?’ dediğimde “Her şey. Kredilerim beni bunaltıyor, nefes alamıyorum, uyuyamıyorum. Ya bir şey olur işten atılırsam, işler kötü gider şirket iflas ederse, bir daha iş bulamazsam, kimse bana yardım etmezse, kredilerimi ödeyemezsem, herkese rezil olursam, ailem mağdur olursa, hayat standardımız düşerse, bana kızarlarsa… Sürekli bunları düşünmekten uyuyamıyorum” dedi.
Hastam bana geçen seneden beri bu durumda olduğunu anlattı. Geçen sene şirket sendelemiş, hemen işten çıkarma söylentileri başlamıştı. Çok paniklemişti. Gerçi şirket hemen toparlamış, her şey yoluna girmişti ama o hala iş bakıyor, görüşmelere gidiyor, olasılık hesapları yapıyordu. Bir türlü olumsuz düşünmekten kendini alamıyordu. Gergin ve sinirliydi. Bundan ailesi de payını alıyordu. İşte kendini sıktığı için, eve daha gergin geliyor sürekli patlama yaşıyordu. “Onları da huzursuz ediyorum sürekli. Suçluluk duyuyorum ama engel olamıyorum. Her şey kötüye gidecek diye çok endişeleniyorum” diyordu.
Olabilecek en kötü şeyin onun için ne olduğunu sorduğumda düşündü ve “Aslında hepsi üzüyor beni. Ama en çok hayat standardımızın düşecek olması sanırım” dedi.
Pek çok kişi için bu durum aynıydı. Öyle kalıplara oturtmuştuk ki hayatımızı. Olmazsa olmazlarımız sürüyleydi. Evimiz olacak, arabamız olacak, güzel giysilerimiz, yüksek kredi kartlarımız… Hepsi standartlarımızın içindeydi bütçemize göre… Bunları kaybetme korkusu da yokluklarından daha çok mutsuz ediyordu bizi… Ya kaybedersem…
‘Ne olur düşerse standardınız?’ diye sorduğumda, “Galiba, başarısız hissederim” dedi. Buradaki duygu daha çok kişiye özeldir. Herkes için ona yüklediği anlama göre değişir. Hastamızın bu kadar sıkıntıya girmesinin asıl sebebi, hayat standardının düşmesinin, başarısız olduğunu hissettirecek bir ölçü olmasından kaynaklanıyordu. Diğerleri daha geride kalıyordu buna göre. Daha önce hayatında yaşadığı ve kendini çok kötü hissettiği başarısızlıkları üzerinden gitmeye karar vererek başladık.
Aslında bu hastamızın ilk atağı değildi. Zaman zaman buna benzer ataklar yaşamıştı. Ama bu seferki daha uzun sürmüştü ve içinden çıkamamıştı bir türlü. İlk hatırladığı bu duyguya ait anları düşünürken aklına ilkokulda yaşadıkları gelmişti. Kolej sınavlarına girmişti. O gün sonuçlar açıklanıyordu. Bütün kuzenleri kazanmıştı, bir tek o kazanamamıştı. Herkes birbirini arıyor soruyordu ne yaptın diye, onun verecek cevabı yoktu. Her sorulduğunda kendini daha kötü hissediyordu, yer yarılsa içine girsem diye düşünüyordu. O gün kendini çok başarısız hissetmişti. Rezil oldum, herkes benim aptal olduğumu düşündü diye üzülmüştü. Ve bir karar almıştı. Bir daha asla bu duruma düşmeyecekti…
Evet, o gün orada hissettiği duygular ve aldığı kararlar sonucunda bugün böyle hissediyordu. Potansiyel bir risk faktörü olduğunda tekrar eski duyguları su yüzüne çıkıyor ve onu sarmalıyordu. O güne ait tüm duyguları ve düşünceleri boşalttık. “Gözümün önündeki perde kalktı, galiba ben o günkü üzüntümü büyütmüşüm içimde yıllardır. Keşke sizi daha önce tanısaydım” diyerek gitti. Tekrar görüştüğümüzde işinde hiç olmadığı kadar huzurlu olduğunu söylüyordu.