fbpx
Çocuklarımıza İnansaydık Keşke!

Çocuklarımıza İnansaydık Keşke!

Çocuklarımızın söylediği her şeye, aksi ispatlanana kadar doğru olduğu düşünülüp dikkat edilmelidir. Normalin dışındaki davranışları her zaman bizim için sinyaldir. Onlar yaşadıkları dünyada tamamen bizim korumamıza ve güven vermemize ihtiyaç duyarlar. Maalesef o kadar çok tehlike var ki bu dünyada…

Etrafımızda gördüğümüz sorunlu, hasta, uyumsuz, psikopat, katil insanlara bir bakın. Onlar da bir zamanlar çocuktular. Dünyaya gelirken masumdular. Sonra kirlendiler. Çünkü onları bu kirli dünyadan koruyamadık. Belki aç kalacaklar, açık kalacaklar diye dertlendik ama onların duygu dünyalarında neler yaşadıklarını fark etmedik. Kaçırdık bazı şeyleri. Bunlar öyle şeylerdi ki bu masum çocukları değiştirdi, masumiyetlerini aldı götürdü. Çünkü taşıyamadılar yaşadıkları stresleri. Bizler de anlayamadık onları, hissedemedik. Anlasak da çözemedik, değiştiremedik kötü dünyalarını. O dünyayı yaşarken hissettikleri duyguları, düşünceleri, bedensel travmaları…

Suçlu sadece onlar mı? Hayır. Hepimizin ölmesini istediğimiz, Özgecan’ın katili mi tek suçlu? Veya eşini, çocuklarını döven babalar mı? Evladını terk eden anneler mi? Hiç kendimize dönüp baktık mı? Düşündük mü biz neler kaçırmış olabiliriz çocuklarımızın hayatından? Onların istemediğimiz hatalarının altında aslında bizler de yok muyuz? Eminim Özgecan’ın katili de bu dünyaya gelirken tertemizdi. Herkes gibi…

 

Çocuklarımızı Koruyamıyoruz Maalesef

Özellikle çok korktuğumuz gibi kız çocuklarımızı değil sadece, erkek çocuklarımızı da koruyamıyoruz. O kadar çok cinsel istismara uğramış erkek çocuğu var ki ülkemizde. Hatta daha ileri giderek, belki de kızlardan daha çok diyebilirim. Çalıştığım tüm erkek yetişkinlerde az veya çok bu tür cinsel travma veya tacizler vardı. Sonra etrafımıza bakıp, “Neden bu erkekler, dünyayı daha az yaşanılır bir yer yapıyor?” diye soruyoruz ikiyüzlüce. “Hep onlar tarafından kadınlar şiddete, tacize, tecavüze, kötülüğe uğruyor.” diye düşünüyoruz. Oysa bu sadece görünen kısmı… Güçlünün güçsüzü ezdiği bu dünyada, onlar da kendilerinden daha güçlü hem cinslerinin istismarına uğruyorlar. Daha küçücükken çocuk dünyalarında aldıkları bu yaralar, onları bozuyor, yaralıyor. Ortaya kötü eşler, kötü babalar, bağımlılar, psikopatlar çıkıyor.

İkiyüzlü ahlak anlayışımızla, sadece kadın bedenlerini tacize açık gören zihniyet, aslında en çok küçücük erkek çocuklarımızın tehdit altında olduğunu görmezden geliyor. Çünkü onların küçücük bedenlerinde masumiyetlerini simgeleyen bir zarları yok. Oysa bu tacize uğrayan erkek çocuklarımız, hayata kızlardan da kötü başlıyorlar. Ezilen bedenlerinin acısını, ezerek kapatmaya çalışıyorlar. Bu tarz davranan erkeklerin geçmişine bakıldığında, mutlaka benzer travmalar görülüyor maalesef. Erkeklerin yaralanmaları daha şiddetli oluyor. Çünkü toplum bunu düşünmek bile istemiyor. Yok, kabul ediyor. Böyle travma yaşayan erkeklerin bir yanı hep karanlıkta… Hiçbir şey bu duyguyu aydınlatamıyor. Çünkü konuşmak bile tabu hala… Erkeklikleri bozuluyor…

Kızlarımızı koruyalım tabii ki ama lütfen erkek çocuklarımızı da koruyalım. Unutmayalım ki tüm kızlarımızı bir gün onlara emanet edeceğiz…

 

Çocuklarımızı Dinlemek

 

 

Çocukların Davranışlarının Sebepleri

Ahmet 9 yaşındaydı ve okulda sürekli kavga ediyordu. Kendinden küçük erkek çocuklara eziyet ediyor, onlara zarar veriyordu. Defalarca uyarılmış ama yine yapmaya devam ediyordu. Dışarıda da kötü arkadaşlar edinmişti. İçmeye başlamıştı. Ailesi, ergenlik, deyip önce üzerinde durmasa da okuldan uzaklaştırma alınca işin ciddiyetini anlamışlardı. Akşamları eve de gelmiyordu. Kimseyi dinlemez olmuştu. Annesi ne yapacağını şaşırmıştı. Ahmet önceleri sorunsuz bir çocuktu. Niye böyle olduğunu anlamıyordu. Çalıştığı için ilgilenememişti oğluyla. Babası da ilgisiz biriydi. Okulu bırakırsa hayatı kayacaktı oğlunun. Zengin değillerdi, emekçiydiler. Okuyup kendini kurtarması lazımdı. Onunla konuşmak istemişti ama dinlemiyordu. Hep öfkeliydi oğlu. Bu ergenlik yaramamıştı oğluna…

Ahmet dışarıdaydı biz konuşurken. Annesi onun yanında konuşmaktan çekiniyordu. Onu çağırdığımızda çıkmak istedi. Yalnız kalmıştık. Ahmet’e okuldaki problemi hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, bir umursamazlık içindeydi. Hareketleri abartılıydı. “Atarlarsa atsınlar okuldan, umurumda bile değil.” diyordu. “Okuyup da ne olacak sanki ben yolumu bulurum.”diyordu. Bana verilecek seans ücretini ona verseler daha iyi olacağını söyledi. O mızmız çocukların her şeyi abarttığını, ortada önemli bir şey olmadığını söyledi. Tabii, her zamanki gibi kimse ona inanmamıştı. Hep onu suçlamışlardı. Sesinde büyük bir kızgınlık vardı. Ahmet özellikle kendisine inanılmadığı için daha kızgın duruyordu. “Niçin sana inanmasınlar?” dediğimde, “Hep öyle olur, bana kimse inanmaz.” dedi. Ahmet’in iyi bir çocuk olduğu belliydi.”Özellikle kim inanmıyor sana?” diye sorduğumda, “Babam” dedi. “Peki, ilk ne zaman inanmadı baban sana?” dediğimde, “Her zaman” dedi ve kızgınlıkla ayağa kalktı. “Bitti mi?” diye sordu. Babayla ilgili bir durum söz konusuydu. Ona yardım etmek istediğimi, izin vermesini istedim. Bana yardım ederse benim de ona edebileceğimi söylediğimde, “Siz de bana inanmayacaksınız.”dedi.”dedi.

Ahmet’in Dilinden Dökülenler

Gözlerini kapayıp inanmayacağımı düşündüğü o olayı, sanki arkadaşının başına gelmiş gibi anlatmasını istedim. Ahmet önce direndi, sonra pes ederek oturdu ve anlatmaya başladı. Evde kimsenin olmadığı bir gün amcası onu taciz etmişti. Sesi çıkamamış ama çok korkmuştu. Amcasının onu korkuttuğunu, söylerse canını yakacağını söylediğini anlattı. Yine de babasına anlatmış, ondan yardım istemişti. Onun yerine, babası ona kızmış ve tokat atmıştı, amcasına iftira ediyor diye. Çünkü amcasıyla arası hep kötüydü. Aralarında az yaş vardı ve onlarla kalıyordu. Hep kavga ediyorlardı. Babası onu kıskandığını düşünüyordu. Amcası onu taciz etmeye devam etmişti sonradan da. Nasıl olsa inanmazlar, diye söylememişti ondan sonra. Geçen sene bir kazada ölmüştü amcası. O, çok dua etmişti, amcası ölsün diye. Duaları kabul olmuştu.

Evet, Ahmet öfkesinde çok haklıydı. Hedefi yanlış bile olsa dışa vurması, yardıma ihtiyacı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ahmet’le birlikte yaşadığı olayın izlerini tek tek boşalttık. En çok kızgınlığı şaşırtıcı bir biçimde kendisine oldu. Güçsüz olduğunu ve tacize boyun eğdiği için kendisine çok kızgındı. O yüzden çocukları dövüyor ve güçlülüğünü ispatlamaya çalışıyordu.

Aslında hala korkan küçücük bir çocuktu. Babaya, amcaya olan kızgınlığını çalıştık. Amcanın ölümünden hissettiği rahatlamanın getirdiği suçluluk hissini de boşaltınca iyice rahatladı. Güçlü olmanın, zayıfları ezmekle olmadığını anlamaya başlamıştı. Vedalaşırken, zarar verdiği çocuklar için üzgün olduğunu söylüyordu.

Ahmet, sinyal vermiş ve yardım istemişti. Ya sinyal veremeyen çocuklarımız… Öfkesini, yarasını içe saklayanlar… Onlar nasıl geziniyorlar aramızda?

 

Görüşlerinizi yazın.

Your email address will not be published.