
Neden Bütüncül Tedaviler
02/03/2024
Taping Mucizeleri
02/03/2024
‘’DAYAK CENNETTEN ÇIKMAYMIŞ,,
Hepinizin ‘bu nasıl bir cümle?’ dediğinizi duyar gibiyim. Şimdiki jenerasyonun duyduğunda, ruh sağlığını olumsuz etkileyebilecek bu cümleyi, şiddetin hep var olduğu, özellikle kadına yönelik şiddetin giderek artığı günümüzde neden söyledim?
Tabii ki, şiddetin fiziksel, ruhsal, toplumsal her türlüsüne karşıyım. Güçlünün güçsüz üzerindeki tahakkümünün fiziksel boyutu olan dayak değil, burada kastettiğim. Bir hastamın bana söylediği cümleden yola çıkarak yaptığım bir alıntı sadece.
Terapi esnasında vuruş yaptığım için ‘gönüllü olarak dayak yemeğe geliyorum size’ diyen hastamın, seansların sonunda çok rahatlayıp ‘boşuna dayak cennetten çıkma dememişler’ şeklindeki yorumunu paylaşmak istedim sizlerle…
Burada söz konusu ‘dayak’ tabii ki dünyada da giderek büyüyen, sonuçları ile düşündürten, TAPING YÖNTEMİ. Taping vücudun akupuresür noktalarına ritmik olarak vurularak yapılan bir enerji terapisi yöntemi. Bu yöntem belki de dayağın cennetten çıktığı tek yer olmalı bana göre…
Yaklaşık 5 yıldır çalıştığım iki bini aşan hastada aldığım olumlu sonuçlar, sadece ilahi bir dokunuşla açıklanabilir gibi geliyor bana… Yine de şiddet içeren bu kelimeden uzaklaşarak artık TAPING olarak devam etmek istiyorum…
Hayatımın ve mesleğimin olgun döneminde tanıştığım, yıllar süren mesleki eğitimimin ve pozitif bilim öğretilerimin anlamamda yetersiz kaldığı, sonuçları itibariyle beni içine çeken, beni büyüten, insani yaralarımı saran, merakımı uyandıran, beni geliştiren TAPING yöntemi, benim için gerçekten cennetten çıkma bir dokunuş.
Psikolojiye hep bir merakım olmuştur. Tıp fakültesine başladığım ilk yıllarda var olan psikiyatri ihtisası yapma isteğim, staj yaparken hastalıklar karşısında tedavilerin ne kadar yetersiz kaldığını, her şeyin ne kadar bilinmezlerle dolu olduğunu görerek körelmişti. Kitaplığımda bulunan kitapların çoğunluğu psikolojik olayların yarattığı sonuçlarla ilgiliydi. Büyük kısmı olumlu düşüncenin hayatımıza getirdikleri üzerine yazılmış eserlerdi. Hepsi umut vadediyordu… Hepsini keyifle okuyup, birbirine benzer ‘olumlu düşün olumlu olsun’ tarzındaki kazanımlarımı pekiştiriyordum. Ama yaşarken bunu hayatımın içine almak o kadar kolay olmuyor veya kalıcı hale gelmiyordu. Zaten kitapları, zihnimde tatmin olmamış bir alan bırakarak kapatıyordum. Biraz ütopik polyanacılık gibi gelirdi anlatılanlar bana. Hayatın içinde kanayan bir yara varken, ne kadar olumlu kalabilir insan diye hissederdim. Doğal olarak bu kuşkunun üzerine, hiçbir olumlu duygu kalıcı olmuyordu.
Hekim olarak mezun olup çalışmaya başladığımda, zihnimdeki bu alan büyümeye başlamıştı. İlk yıllarda bana gelen tüm hastaları dinler, hastalıkları hakkında bilgi verir ve kullanacakları tedavinin sonuçlarını paylaşırdım. Verdiğim ilaçların tek başına etki etmeyeceğini, davranış ve yaşam tarzlarında da değişiklik yapmaları gerektiğini anlatırdım. Yıllardır ayak ağrıları olan yaşlı hastalarıma, önerdiğim tedavinin, diyet ve egzersizle birlikte yapılırsa etkinliğinin artacağını, ilaçların bir yere kadar etkili olduğunu, ağrılarının ilaç bittiğinde tekrar başlayacağını ifade ediyordum. Veya diyabetli olan hastama, yemeğe devam ederse vereceğim ilacın, bir süre sonra etkisinin kalmayacağını anlatıyordum. Hastalar bunları duymaktan hiç memnun olmuyor, hep bir dizi olanaksızlıklar listesiyle cevap veriyorlardı. Akşam olduğunda çok yorgun ama huzurla eve dönüyordum. Bir süre sonra hastalarım geri dönmeye başladığında sık sık şu şikayetleri duymaya başlamıştım:
-Hiç iyi olmadım.
-Daha kötü oldum.
-Ağrılarım daha da arttı.
-Eski ilaçlarım çok daha iyi geliyordu.
Bu tarz yakınmalar arttıkça moralim bozulmaya başlamıştı.
Tabii ki, tedaviler standart protokollerle hazırlanmakla birlikte kişiye ait duyarlılıklar, çevresel faktörler iyileşmeyi etkileyebilirdi. Ama benim hastalarımda, bunun ötesinde bir durum söz konusuydu.
Sonra fark ettim ki, tedaviden yarar görmeyen hastalar, çoğunlukla benim tedavinin etkinliği için sorumluluk yüklediğim gruptu. Onlar bu sorumluluğu yok sayıp, ilacın yetersiz olduğunu düşünmüşlerdi. Bu hastalarıma, ilaçlar bitince ağrıların dönebileceğini söylemem, onların, en başından tedaviye inancını azaltmıştı.
Bunu test etmek istedim. Bu kez, aynı gruba aynı ilaçları, yazdığım yeni tedavinin onlara çok iyi geleceğini, bu ilaçların yeni çıktığını ve çok başarılı olduğunu anlatarak verdim. Sonuç çok şaşırtıcıydı. Çoğu, verdiğim ilaçların mucizevi etkisini görmüş, iyi geldiğini söylemişti. Üstelik yazdığım tedaviler, daha önce yazdığım ilaçların birebir aynı etken maddeyle yapılmış muadilleriydi.
Evet, meslek hayatımın ilk yıllarında edindiğim bu tecrübe, bana her zaman hastalara umut vadederek tedaviyi vermem gerektiğini göstermişti. Bilinmez bir inanç kimyası, ilaçların etkinliğini artırıyordu. Sonraki yıllarda çalıştığım bir alternatif tedavi uzmanı arkadaşım, bana tedavinin hastayla hekimin karşılaştığı ilk anda başladığını, o ilk gülümsemenin enerjiyi harekete geçirdiğini söylemişti.
Hastanın, hekimin onu iyi edeceğine olan inancının yanı sıra, hekimin de hastaya iyi geleceğine olan inancı tam olmadan, tedavinin eksik kalacağı artık bir gerçek… Şu an vardığımız noktada, artık ilaçların bile, enerji bedeniyle uyum içinde olması gerektiği, aksi takdirde cevap vermediği saptanabiliyor.
Hasta psikolojisinin tedaviyi ne derece etkilediğini öğrendiğim bu ilk tecrübemden sonra, daha pek çok şey öğrenmişimdir hastalarımdan…
Yıllar geçtikçe tecrübeyle birlikte, hasta memnuniyeti de artar hekimlikte. Toplumun hekimlere saygı ve sevgi beslediği bir dönemde başladım ben mesleğime. Çok şanslıydık bizler… Şu an maalesef aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bunu yaratan sebepler pek çok olmakla birlikte; hekimlerle ilgili olarak, tedavilerin sonuçlarının yeterince tatmin edici olmaması, tedavilerin hep ilaç sanayinin hakimiyetinde yönlendirilmesi, ticari olarak yanlış kullanılmaya sevk edilen ilaçların etkinliğinin kalmaması gibi nedenler sayılabilir.
Yaşadığımız her şeyin bir sebebi olduğuna inananlardanım. Bu dünyaya gelmemizin de, yaşadığımız sıkıntıların da bir anlamı olması gerektiğini düşünürüm. Rahmetli dedem ‘Kızım ders almıyor bunlar hiçbir şeyden. O yüzden aynı ders önlerine sürekli gelecek’ derdi. Kendisi çok değerli biriydi. Söylediği tüm sözler, kalbimde yer etmiştir. Bu yüzden yaşadığım olumsuzluklara, hep ‘ne öğrenmem gerekiyordu’, ‘dersim neydi’ diye bakmışımdır.
TAPING ile tanışma sürecim de böyle başladı. Kızım eve köpek almak istiyordu ama benim köpek fobim vardı ve çok korkuyordum. Sadece köpekten değil, hamamböceği dahil hareket eden her hayvandan aklım çıkıyordu. Ona hayır diyemediğim için çözüm aradığım bir dönemde, bilinçaltı çalışmaları yapan birinden aldığım terapi beni rahatlatmıştı. Böylece sevimli köpek yavrusunu eve alabildim. Artık aynı evde olmak beni korkutmuyor ama yanıma gelmesi huzursuz ediyordu. Hep uzağımda, göz mesafemde tutuyordum onu.
O kadar sevimliydi ki, bir gün dayanamayıp yanaştım ve fark ettim ki korkmuyorum. Sadece köpeğe karşı değil, her türlü hayvana karşı olan korkum geçmişti. Bunca zaman hayvanlardan boşuna uzak durmuştum. Evet, bilinçaltım rahatlamıştı ama bilinç üstüm bunu deneyimleyip öğrenmemişti.
Buna benzer çalışmalar yaptığım kişilerin, terapi öncesi hayvanın düşüncesinden bile korkarken, terapi bittiğinde kucağında hayvanla kapıdan çıkarken ‘Şimdi benim korkum gerçekten geçti mi?’ diye sormaları, bana hep o günlerimi hatırlatmıştır. Duygu gitse de, aslında daha test edilmemiştir ve öğrenilmemiştir. Bu durumda hep söylediğim şey “Şimdi çıkın ve test edin” olur.
Korkumun geçmesi, bu işi öğrenme isteğim, bu alanda çalışmaya başlama serüvenim, aldığım onlarca eğitim, okuduğum yüzlerce kitap, çalıştığım birçok hasta… Benim enerji dünyasındaki yolculuğumun adımları oldu.
Artık, enerji bedeni çalışmalarımın ve TAPING yönteminin sonuçlarını sizlerle paylaşabilirim. Bu yolculukta benimle yol alan, değerli bilgilerini paylaşan, önümü açan herkese çok teşekkür ediyorum. Minnettarım onlara…
Her gün yeni bir mucizenin doğuşuna şahit oluyorum yıllardır ve bunu hastaya hiçbir zarar vermeden, yan etkisi olmadan sadece mevcut enerji bedenindeki düzensizliği onararak, TAPING yöntemiyle yapıyorum.
Yaptığım ilk seansta yaşadığım duyguyu hala hatırlıyorum. Teknik olarak yaptığım ama nasıl işlediğini bilmediğim, yine de sonuç aldığım o ilk günü unutmam mümkün değil. İlk seansım, yıllardır kapalı alan fobisiydi olan bir hastaylaydı. O kadar yoğundu ki fobisi, 500 km’lik yolu, arabasının kapısını yarı açık vaziyette tutarak gelebilmişti. Fobilerin insanın hayatını ne derece etkileyebileceği, yaşamını nasıl çekilmez hale getirebileceği olgusuyla ilk tanışmamdı. Hastam yıllardır kapı ve pencere açık bir vaziyette yatıyordu. Bu duruma kimse katlanamayınca, yalnız bir hayata mahkum kalmıştı. Tam da ben, bu kolay kolay geçmez diye düşünürken, hasta 10 dakika sonra rahatladı ve korkusunun geçtiğini söyledi. Ben şoktaydım. Ne olmuştu, nasıl olmuştu? Yıllardır bu yoğunlukta yaşanan duygu, birdenbire nasıl yok olmuştu? O kadar çok soru vardı ki bilinmezlerle dolu… Daha sonraki zamanım, hep bu cevapları aramakla geçti. Enerji bedeni dediğimiz şey neydi? Nasıl çalışıyordu? Hastalıklar nasıl oluşuyordu? Stres nasıl etkili oluyordu? Bazıları neden bu yöntemden yararlanamıyordu?
İlk başlarda bir sürü bilinmezlik içinde çırpınıp, acaba tedavide plasebo etkisi mi işliyor diye düşünüp, her seferinde test ederken, bugün artık yaptığım işin etkili bir enerji çalışması olduğunu, hatta mevcutların içinde en etkilisi olduğunu ve bunun stres faktörünü çözmede alınan en iyi sonuçları yarattığını biliyorum.
Araştırdığım, öğrendiğim şeyleri, yaşadığım tecrübelerle birleştirerek sunuyorum sizlere… Bunu yaparken en yalın haliyle, anlaşılır bir şekilde yapmaya çalışacağım. Burada sizlere 5 yıl önce enerji terapileri ile yaptığım hastalarımdan anlattığım ‘’burada sağlık var ‘’adlı kitabımdan aldığım alıntıları paylaşacağım..Hastalarımın hepsinin isimleri ve özellikleri değiştirilmiştir.
Kitabın ilk bölümünde son beş yıldır yaptığım hasta çalışmalarından örnekler verirken; ikinci bölümde bunların nasıl çalıştığını anlatıp, ‘Enerji nedir?’, ‘Enerji bedeni nedir?’, ‘Enerji dengesi nedir?’, ‘Bu dengeyi neler bozar?’, ‘Stres bu döngüyü nasıl etkiler?’, ‘Taping nasıl çalışır?’ gibi sorularınıza cevap vereceğim. İlk bölümden sonra ilginizi çekebildiysem eğer, ikinci bölümle ‘Nasıl?’ sorunuza cevap bulacaksınız.
Hemen hemen her hastalığın etyolojisinde var olan stres, belki de yaklaşım yönteminin yetersizliğinden dolayı, modern tıbbın en zayıf kaldığı alan. Eğer hastalığınızın kaynağı strese, cevap TAPING’de… Ama hiçbir zaman unutmayalım, tüm hastalıkların sebebi stres kaynaklı değildir. Hepsinin içinde STRES mevcuttur. Sebebi olmasa da, ağırlaştırıcı bir faktördür. Çünkü hastalık zaten, stres doğuran bir kaynaktır. O yüzden taping yöntemi hastalığa mutlaka iyi gelecektir. Yine de tam bir iyilik hali için, hastalığı başlatan sebebin stres kaynaklı olması gereklidir.
Tüm dileğim önyargısız olarak bu kitabı okumanız ve kendinizde, yakınlarınızda denemenizdir. O zaman hepiniz fark edeceksiniz ki stres yok edildiğinde, hepinizin küçük mucizeleri gerçekleşmiş olacak.sadece stresle çalışarak bu küçük mucizeleri yaratabiliyorsak düşünün şu anki bilgilerimizle diğer bütünleyici terapilerine tedavilerimde nerelere varabiliyoruz..
Sağlığınızın sorumluluğu, biz hekimlerde olduğu kadar, sizlerde de… Hepimiz kendi sağlığımızı korumakla görevliyiz. Dediğim gibi bana göre, hayatta hiçbir şey tesadüfi değildir, bir nedeni vardır. Benim yolumun buradan geçme sebebinin de, herkese kendi küçük mucizelerini yaratabileceklerini göstermek olduğunu düşünerek paylaşıyorum yaşadıklarımı sizlerle…
Bu yolculuğun, bana olduğu gibi, hepinizin hayatına yeni bir pencere açmasını umut ediyorum…
2024 mart
Dr. Asuman Yeni