Anne-Baba Ayrılığı ve Öfke Kontrol Bozukluğu
02/03/2024Obezite ve Anoreksiya
02/03/20249 yaşındaki Ayşe, annesiyle gelmişti. Anneye karşı hırçın ve öfkeliydi. Belli ki burada bulunmaktan memnun değildi. Annesiyle konuşmaları çok sertti. Kelimeleri normal gibi olsa da, ses tonu ve vücut dili kızgınlığını anlatıyordu.
Annesi kızının çok öfkeli olduğunu, artık onu tanıyamadığını, her şeye tepki verdiğini anlatıyordu. Çok sevdiği halde yüzmeyi bırakmıştı. Oysa milli yüzücü olabilecek kadar başarılı olduğunu, aniden bırakmaya karar verdiğini, onu ikna edemediğini söylüyordu. Oysa Ayşe kendisi istemişti yüzmeyi. Çok emek vermişti. Sonradan pişman olmasından çok korkuyordu annesi. “Bana da çok öfkeli, konuşturmuyor beni. Ergenlik dedim önce ama yüzmeyi de bırakınca bir sorun olduğunu anladım. O yüzden geldik. Eskiden bana çok düşkündü. Hatta ben eski bir yüzücüyüm diye heveslenmişti ilk başlarda yüzmeye. Antrenmanlara da beraber giderdik. Şimdi sanki benden nefret ediyor. Çok üzgünüm” diyordu.
Anne anlatırken kızına bakıyor, onun bir şeyler söylemesini istiyor gibiydi. Ayşe bizi dinlemiyor, elindeki tabletiyle ilgileniyordu. Annesi Ayşe’nin 6 aydır böyle olduğunu söyledi.
Sıkıntının ne zaman başladığı çok önemlidir. Çünkü olayın kaynağını nerede arayacağımızı gösterir. Bir şey olmuş ve o stres yaratmıştır. Bu stres daha sonra boyut ya da yön değiştirebilir, artabilir, azalabilir. Yaşanmış bitmiş, bir daha tekrarlanmamış olabilir. Ama etkisi devam ediyordur. Biz ana stres kaynağını daima sıkıntının başlamasından önceki dönemde ararız. Bazen bu sıkıntıyı yeni hissetsek de, iyice düşündüğümüzde aslında geçmişte bunu tekrar yaşadığımızı hatırlarız. O zaman çok daha önceki zaman dilimine bakmamız gerekir. Çünkü son yaşadıklarımız onun bir varyasyonudur.
Çocuklarla çalışırken, mutlaka ebeveynleri dinliyorum. Durumu iyi analiz edebilmek, ortamlarını anlayabilmek için ebeveynleri dinleyerek başlamak daha verimli oluyor. Çocukların enerji blokajlarını kaldırmak için doğru noktaya bakmamızda onlar da ışık tutuyorlar.
Annesine, 6 ay önce Ayşe’nin hayatında onu etkileyen bir şey olup olmadığını sorduğumda, eşinin evi terk ettiğini ve Ayşe’nin şaşırtıcı bir şekilde buna çok tepki vermediğini, oysa babasına çok düşkün olduğunu anlattı. Annesi çıkınca, Ayşe ile baş başa kaldık. Hala tabletiyle ilgileniyordu. Burada olmak konusunda ne hissettiğini sorduğumda bana “Burada olmak istemiyorum. Konuşmak da istemiyorum. Burada olmamamın hiçbir şeye faydası yok. Hiçbir şey değişmeyecek” dedi.
Oysa bir şeyler değişmeye başlamıştı bile. Ayşe hiçbir şey değişmeyecek dese de, aslında bir şeylerin değişmesini istediğini söylüyordu. Bunu sessiz çığlıklarla yapıyordu. Çalışılan kişinin mimikleri, ses tonu, beden dili, duruşu bize çok şey söyler.
Ayşe’yi ikna ederek çalışmaya başladık. Ona nasıl çalışacağımızı anlattım, başladık. Önce burada olmakla ilgili düşünceleri üzerinden başladık. Yavaş yavaş direnci azalmış, rahatlamaya başlamıştı. Şimdi çalışmaya hazırdı. Ama yine de tam emin değildi. “Tamam, rahatladım, çalışacağım sizinle ama bu benim yaşadıklarımı nasıl değiştirecek” diye sordu. Hala bir direnç vardı.
Evet, hiçbir yöntem yaşadıklarımızı değiştiremez, yaşayacaklarımızı engelleyemez ya da düzeltemez. Ama onlara odaklanarak kurduğumuz olumsuz bağları koparabilir. Aramızda zararsız olumlu bağlar kurmamıza yardımcı olabilir. Israrla taşıdığımız olumsuz duygular, öfkeler, kızgınlıklar… Aslında hep o yaşanan kötü travmatik anlarla ilgili olumsuz bağlarımızı güçlendirir. Biz o duyguya sarıldıkça, o duygunun hayatımız içine demir atmasını sağlarız. O duyguyu boşalttığımızda bu bağlar yerini, hoşgörü, sevgi, anlayış gibi olumlu bağlara bırakır. Bunlar bizi tamir eder. Olaydan aldığımız dersler, bizimle kalır ama duygumuz artık değişmiştir ve bizi üzmez.
Ayşe’ye neden bu kadar öfkeli olduğunu sorduğumda “Babam bizi aldattı” dedi. Bu ayrılmış anne-baba çocuklarında sık rastladığım bir durumdu. Çocuklar ayrılık anında, bir taraf olmak zorunda hissedip, genelde mağdur olarak hissettikleri tarafta yer alırlar. Yapılan haksızlığın onlara da olduğunu hissederler. Aile hekimliği yaptığım dönemlerde, parçalanmış ailelerdeki sorunlu çocuklarla çok çalışmıştım. Kendim de anne olduğum için, daha içten ilgilenerek, hep duygularını dinlemiştim. Ortak duygu hep terkedilen kendileriymiş hissiydi. Aynen Ayşe’nin, annesinin ayrılığını ve aldatılmasını kendisine yapılmış gibi hissetmesi gibi… Babasına karşı ne hissettiğini sorduğumda bana “Babamdan nefret ediyorum. Bizi terk ettiği için, başka birini sevdiği için, yalan konuştuğu için…” diyordu.
Ayşe ile beraber, bu duyguların üzerine çalıştık. Biraz daha rahatladığında, en çok ne zaman babasından nefret ettiğini sordum. Babasının cep telefonundaki mesajı okuduğunu, orada bir başkasına hayatımın tek aşkı yazdığını okuduğunu hatırladı. “O an galiba… O an ayaklarım yerden kesildi, bayılıyorum zannettim. Babam hep bana derdi tek aşkım diye. Şimdi bir başkasına yazmış” dedi. Annesi yanına geldiğinde, mesajı ona da göstermişti. Annesi çok üzülmüş, babasıyla kavga etmişti. Kavgada onu şahit göstermişti. O gün babası evden gitmişti. O zamandan beri babasıyla konuşmuyordu. Babası arıyor ama Ayşe telefonlarına çıkmıyordu. Okula geldiğinde kendini tuvalete kilitliyordu. Annesi ona ‘keşke bana göstermeseydin o mesajı’ dediğinde de kendini çok kötü hissetmişti. Bu nedenle annesiyle babasının kendisi yüzünden ayrıldıklarını düşünmüştü.
Ayşe’nin kötü hissettiğin anlar birden fazlaydı. Mesajı okuduğu an, anne ve babanın kavga anı, annenin keşke bana göstermeseydin dediği an… En çok kime kızıyorsun dediğimde “Kendime” dedi. Mesajı okuduğu için, annesine gösterdiği için… Babasına onu şahit gösterdiği için, ayrılmadan onu sorumlu tutuğu için annesine kızgındı. Hiç tanımadığı babasının sevgilisine de kızgınlığı vardı. Evli bir adamla olduğu için, onları babasız bıraktığı için, annesini çok üzdüğü için… Ağabeyine de kızgındı, olanları umursamadığı için, onlara destek olmadığı için, onu yalnız bıraktığı için…
Bunlar Ayşe’yi kemiren duygulardı. Bu olayla ilgili düşüncelerini sorduğumda “Babam beni sevmiyor. Annem bana kızgın. Erkeklere güvenmemek lazım, onlar aldatır” dedi. Bunların hepsi çok önemliydi ama daha da önemlisi erkekler hakkında oluşturduğu yargısıydı. Bu onun ilerideki ilişkileri için sıkıntı yaratacaktı.
Hepsiyle çalışıp onu rahatlattık. Bedeninde hissettiği o yoğun öfke duygusunu da çıkarınca, Ayşe çok rahatlamıştı. Özellikle babasıyla ilgili çalışırken çok ağlamış ve onu çok özlediğini söylemişti. Ona isterse babasını arayabileceğini söylediğimde, önce çekindi ama sonra özlemi ağır bastı. Babası kızının sesini duymaktan çok mutlu oldu. Akşam için sözleştiler. Birkaç hafta sonra aldığım mailede çok mutlu bir genç kız vardı…