Obsesyon – Susuz Kalma Korkusu
02/03/2024Ölüm Korkusu
02/03/20246 yaşındaki Ayça çok sessizdi. Başındaki kocaman şapkası yüzünü örtüyordu. Annesi bir süredir böyle olduğunu söyledi. Önceleri önemsemediğini ama tuvalette kalma süreleri uzadıkça dikkatini çektiğini söyledi. Ayça artık tuvalete girince çıkmak bilmiyordu. Bir gün ablası annesine, Ayça’nın tuvalette ne yaptığını anlattı. Ablası habersiz tuvalete girip, Ayça’nın kakasını banyo zeminine yapıp yanında oturduğunu görünce, önce sıkışıp oraya kaçırdığını zannetmişti. Ablası ortalığı temizlemek isteyince, Ayşe kakasının tuvalete gitmesini istemediğini, ondan ayrılmak istemediğini söyleyerek ağlamaya başlamıştı. Abla bunu önemsememiş, ancak kakayı attığında Ayça krize girmiş ve çok ağlamıştı. Abla ise şaşkın ve üzgündü. Bir süredir o da Ayça’daki durgunluğu fark etmişti. Daha sonra anne de benzer sahneleri defalarca yaşamıştı.
Anneye son 6 aydır Ayça’nın hayatında bir değişiklik olup olmadığını sorduğumda, anne hayatlarının hep aynı olduğunu, mutlu ve huzurlu bir aile olduklarını, Ayça’nın bugüne kadar çok mutlu ve uyumlu bir çocuk olduğunu söyledi. Yazın hep birlikte Adana’ya gitmişlerdi. Orada çok mutlu olduklarını, döndükten sonra sıkıntıların başladığını anlattı. Ama Adana’da her şeyin çok iyi olduğunu söyledi.
Eşini sorduğumda, eşinin babasının yazdan beri hasta olduğunu, eşinin oradaki işlere de baktığını, haftanın 3 günü orada olduğunu söyledi. “Ama daha önceden de eşim sürekli haftanın 2 veya 3 günü seyahatlerde olurdu. Ayça buna alışıktır. Hiç sorun yapmaz” diye devam etti.
Ayça ile baş başa kaldığımızda, onunla babasıyla ilgili konuşmak istediğimi söyledim. Babasına karşı ne hissettiğini sordum. Ayça, babasını çok sevdiğini, ondan uzakta olunca çok üzüldüğünü, ona bir şey olacak ve bir daha dönmeyecek diye çok korktuğunu anlattı. Daha önce de babasının seyahatleri olduğunu, niçin şimdi korktuğunu sorduğumda ise “Ama şimdi oraya gidiyor” diye cevap verdi. “Neresi orası?” diye sorunca, kocaman gözleriyle bana baktı. “Adana mı? Dedenlerin yanı mı?” diye sorduğumda ise başıyla itiraz etti. “Peki, neresi orası?” dediğimde, “Babama bir şey olacak orada” diye ağlamaya başladı. Sürekli orasının çok korkunç bir yer olduğunu, orada korkunç yarasalar olduğunu, onların kan emdiklerini, babasını öldüreceklerini söylüyordu.
Biraz ara verdiğimizde, annesine konuştuklarımızı anlattım. Anne şaşkındı. Evet, yarasalarla ilgili bir şey yaşamışlardı ama Ayça’dan çok önceydi bu. Adana’daki bağ evinde olmuştu. Eve gece yarasalar girmişti. Hatta onları kovalarken, eşinin yaralanmasına sebep olmuşlardı. Ama bunlar olurken Ayça daha doğmamıştı bile… Hatta bu yaz tekrar bağ evinde kalmışlardı. Ama öyle bir şey bir daha olmamıştı.
Tekrar Ayça’yı çağırdığımızda annesi Ayça’ya bunu nereden bildiğini sordu. Ayça ablasının anlattığını, çok korkunç yarasaların bağ evinde yaşadığını söyledi. Okulda da kan emen yarasalarla ilgili bir film izlemişti ve çok korkmuştu. İzlenen film, ablanın anlattıklarının etkisini iyice artırmıştı. Ayça duydukları ile izlediklerini birleştirmiş ve babasının her gidişinde onu kaybetme korkusu taşımıştı. Kakasından ayrılmak istememesi, onu bir parçası gibi görüp, babası gibi ondan kopmak istememesinin sonucuydu. Her iki olayı da çalıştık. Çok uyumlu bir çocuktu. Seans bittiğinde hepimiz çok rahatlamıştık.
Bazen duygularımız farklı şekillerde dışa vurabilir. Her sıkıntıyı oluşturabilecek travma şekilleri var olmakla birlikte, bazen altından beklenmedik şeyler çıkabilir. Böyle durumlarda iyi bir dinleyici ve gözlemci olup hastanın tüm vücut dilini takip etmek gerekir. Sesindeki, vurgusundaki, hareketlerindeki bir stres belirtisi bizi doğru ana götürür.
Yine izlediği bir film yüzünden zor zamanlar yaşayan Metin’in durumunda olduğu gibi…