
Özgüven Eksikliği
02/03/2024
Bir Başka Anne-Baba Ayrılığı ve Öfke Patlaması
02/03/2024
17 yaşındaki Ahmet, babasıyla birlikte gelmişti. Baba sessiz ve çekingen duruyordu. Anneyle telefonda uzun bir konuşma yapmıştım. Ahmet’in annesine ve babasına şiddet uyguladığını öğrenmiştim.
Ergenlerde öfke patlamaları sıkça görülür. Özellikle 12-17 yaşlarında bu daha fazladır. Öfke hafif bir gerilimden şiddetli bir patlamaya kadar değişebilir. Uyaranın algılanma şiddetine göre, bu cevap farklı olabilir.
Öfke, doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara, karşılanmayan beklentilere verilen duygusal bir tepkidir. Genelde kayıplar (anne-baba ölümü ya da ayrılığı, maddi kayıplar, iflaslar), tehditler (çevresel tehditler, sosyal tehditler, ailesel tehditler, toplumsal tehditler, beklentiyi karşılayamama tehdidi), engellemeler, kurallar, yasaklar, tacizler, huzursuzluklar, uyumsuz anne-baba evlilikleri, kişiliğe saldırılar (cinsel kimliğine, fiziksel kimliğine, vb.) öfke doğurabilirler.
Ergenler özellikle öfkeyi içe yönelterek kendilerine zarar verebilirler. Bu yeme bozuklukları, bağımlılıklar (ilaç, alkol, sigara) uyku bozuklukları, dikkat eksiklikleri, unutkanlık şeklinde görülebildiği gibi bireyde bedensel belirtiler de gösterebilir. Ülser, tansiyon problemleri, baş ağrısı, kas ağrısı gibi… Bu ergenler hep mutsuzdur. Daha çok surat asma, küsme şeklinde içe dönerler. Etrafımızda bu tarz ergenler daima vardır. Suratları sirke satar. Çoğunlukla yalnızdırlar. Sosyalleşmek istemezler.
Diğer bir ifade yöntemi öfkenin dışa vurulmasıdır. Burada daha çok sözel ve fiziksel kontrol kaybı sergilerler. Çoğu zaman kaba, zorbaca davranışlar sergiler ve etraflarına veya kendilerine zarar veririler. Bunları, siniri burnunda, ne zaman, nerede sorun çıkaracağı belli olmayan, kavgacı tipler olarak görebiliriz.
Ahmet’te bunun bir dışa vurumu söz konusuydu. Kontrolü tamamen kaybolmuş, anne babayı darp ediyordu. Çok şiddetli bir uyaran hissediyordu muhtemelen. Ahmet’in kızgın olduğu belliydi. Baba hiç konuşmuyor, önüne bakıyordu. Ahmet’in sözel saldırılarını duymuyormuş gibi davranıyordu. Ahmet babasının tepkisizliğine daha çok kızmıştı. Sözlerinin şiddetini artırarak cevap almaya çalışıyordu. Burada olmaktan memnun değildi ve hırsını almak istiyordu. Zaman zaman bunun benimle ilgisi olmadığını, saygısızlık yapmak istemediğini ama onun bunu hak ettiğini söylüyordu.
Ortada fiziksel boyuta varan şiddetli bir öfke patlaması vardı ve ebeveynler bunu yönetmede başarısız kalıyordu. Ahmet’in babası gözlerime bakarak yardım istediğinde artık müdahale etme zamanı gelmişti. Ahmet’e öfkesinin sebebini bilmediğimi ama bu derece yüksek bir duygunun mutlaka kendince haklı sebepleri olabileceğini söyledim. Buraya kadar gelmişken, belki kendisine bir şans verebileceğini, bu öfkenin en çok ona zararı dokunduğunu, eğer memnun olmazsa her an seansı bırakabileceğimizi söylediğimde bir an düşündü.
Genelde seçim şansı bırakılması ve karar gücünü ele geçirmek ergenleri rahatlatıyor ve defanslarını azaltıyor. Seçenekleri olduğunu bilmek, istemedikleri bir şeye zorlanmaktan çok daha olumlu bir duygu yaratıyor onlarda. Sesini hiç duyamadığım babaya, dışarıda beklemesini rica ederek Ahmet’e döndüm. Karar verdiğinde başlayabileceğimizi söyledim.
Ahmet hemen “Benim bir problemim yok, onlar gelsinler tedaviye onların ihtiyacı var” dedi. Bazen aile tedavisi gereken durumlar olabiliyor, etki-tepki durumu herkesi etkileyebiliyor. Bunun da bir olasılık olduğunu ama neden böyle düşündüğünü sordum. “Annem normal değil. Sürekli duvarlarla konuşuyor, ağlıyor. Bana hakaret ediyor. Babam gibi olduğumu söylüyor. Beni sevmiyor. Ben de onu sevmiyorum. Babam benimle ilgilenmiyor. Beni bıraktı gitti. Başkasıyla evlendi. Onun çocuğuna babalık yapıyor. Ne zaman ihtiyacım olsa yanımda değildi. Şimdi benimle doktor doktor geziyor. Ama artık ben onu istemiyorum. Her ikisi de benciller. Sadece kendilerini düşünüyorlar. Benim neler yaşadığımı bilmiyorlar, önemsemiyorlar. Sonra ben öfkelenince suçlu oluyorum. Babaannem bana beddua ediyor. Kimse beni düşünmüyor…” diye anlatmaya başladı. Bir şey sormama gerek bile kalmamıştı Ahmet’e. Yolunu bulmuş su birikintisi gibi dereye doğru akıyordu.
“Annem-babam çocukluğumdan beri kavga ediyorlar. Evde hiç sakin bir hallerini hatırlamıyorum. Annem sürekli bağırır, babam kapıyı çarpar giderdi. Bazen tabak çanak sesleri yankılanırdı etrafta. Benim varlığımın farkında bile değillerdi. Ben o ortamın içinde tek başıma her an bir şey olacak korkusuyla yaşadım. Sonra bir gün annem, babama bıçakla saldırdı. Babam ayrılmak istediğini söylemiş annemin gözü dönmüş bıçakla babamı yaralamıştı. Babamın omzundan kan akıyordu. Çok korkmuştum. Her şey gözlerimin önünde oluyordu. Ben hıçkırarak ağlıyordum. Babam beni öyle bıraktı gitti. Bir daha da dönmedi. Babam gittikten sonra annem beni unuttu. Bazen aç kalıyordum. Okula kirli elbiselerle gidiyordum. Annem duvarlarla konuşuyor, arada beni fark edince nefretle bana bakıp babama benzediğimi, bir gün onun gibi onu terk edeceğimi söylüyordu. Babam artık beni hiç aramaz olmuştu. Okula da gelmiyordu. Kimse benimle ilgilenmiyordu. Hayalet gibiydim. Bir gün eve arkadaşımla geldim. Odamda oynarken geldi ve bana vurdu. O anda ondan nefret ettim. Hayatımı mahvettiler. Hayatımı çaldılar benden. Ben de onlarınkini mahvedeceğim…” diye devam etti. Ahmet’in çok dolu olduğu belliydi. Yılların kızgınlığı birikmişti içerisinde.
Anne-babanın huzursuzluğu, kendi aralarındaki sorunları çözememeleri, huzursuz ve şiddet içeren ev ortamı Ahmet’i de içine çekmişti. Daha o yaşlardan başlayan içe öfkesi, daha sonra dışa öfke şeklinde patlamalara sebep olmuştu.
Bu gibi durumlarda sadece çocukla çalışmak yeterli değildir. Aileyle de konuşup çocuğun öfkesinin kaynağı düzeltilmelidir. Burada öfkenin kaynağı tamamen anne ve babaydı. Önce Ahmet’in anne-baba ve babaannesi ile olan duygularına, sonra onlar hakkındaki düşüncelerine, bedeninde hissettiği tepkilere çalıştık. Bunları en yoğun hissettiği anları tekrar yaşayarak oradaki tıkanıklıkları çözdük. Ahmet an be an rahatlıyordu. Babaanne ve diğer aile büyüklerine olan kızgınlıkları da çalıştık. Daha iyiydi. Sakinleşmiş, hatta uyuşmuş gibiydi. “Sanki her yer karanlıktı ama içimde bir ışık yandı” dedi.
Çok sevinmiştim, çok çabuk ilerliyorduk. Ahmet zaten kendi de iyileşmek istediği için çok güzel cevap veriyordu. Onunla ikinci ve üçüncü seansları yaptık. Son gün babasına sarıldı ve ağladı. Duyduğu suçluluk ve utanç hissini de temizlememiz gerekiyor diye düşünerek anne ve babasıyla beraber bir kez daha çağırdım. O da bir başka hikayede… Ama Ahmet’le hala yazışıyoruz. Her şey çok daha iyi… Babasıyla sık sık bir araya geliyor, güzel vakit geçiriyorlar. Annesinden ayrıldı çünkü annesi düzelmeyi kabul etmiyordu. Üniversiteye başladı. Artık hayata çok daha olumlu bakıyor.