Anksiyete Bozukluğu Nedir ?
Anksiyete bozukluğu, aşırı korku, kaygı veya endişe ile karakterize edilen bir psikiyatrik durumun genel bir terimidir.
Hangimiz ara sıra hayatımızdaki herhangi bir konuda; iş güvenliği, sağlık sorunları, para sıkıntısı veya ilişki sorunları hakkında endişeye kapılmadık ki? Korku , kaygı ve endişelerimiz hayatın iniş-çıkışlı, kıvrımlı ve dönüşlerine karşı doğal bir tepkidir aslında. Literatürde ileri seviyeye gelen bu tür tepkiler “anksiyete bozukluğu” olarak bilinmektedir.
Peki nasıl ayırabiliriz tepkilerimizin normal mi yoksa anksiyete bozukluğu mu olduğunu?
“Belli bir miktar endişe ve aşırı tetikte olma, yaşam koşullarına veya acil tehditlere karşı normal ve sağlıklı tepkiler olarak düşünülebilir,”
Marni Goldberg, LMFT, LPCC.
Aslında, istenmeyen ya da belirsiz bir şeyin olacağına dair huzursuz, rahatsız edici duygular, kaygı, bazı faydalar bile sağlayabilir. “Anksiyete, önemli görevler üzerinde sıkı çalışmanız için sizi motive edebilir veya kaçma içgüdünüz devreye girdiğinde kendinizi acil bir şiddet tehdidine karşı korumanıza yardımcı olabilir” diye de ekliyor Marngi Goldberg.
Ancak anksiyete, fiziksel semptomları beraberinde getirdiğinde hızlı bir şekilde motivasyon faktöründen zayıflatıcı bir etkiye dönüşebilir. Kalbiniz hızlanmaya başlar, terlersiniz veya üşürsünüz, göğsünüz kasılır veya odaklanmakta güçlük çekersiniz. Bu gibi durumlarda aciliyet veya tehdit edici bir tehlike yoktur. Diğer semptomlar arasında titreme, karın ağrısı, aşırı endişelenme, geviş getirme veya belirli yerlerden, aktivitelerden ve hatta insanlardan kaçınma yer alabilir.
Dr. James Seymour, anksiyetenin tek başına bir bozukluk olmadığını söylüyor. “Hepimizin deneyimlediği fiziksel ve duygusal bir semptom olabilir. Bu, bir şeyin fiziksel veya duygusal olarak yanlış olduğunun, çevremizde veya kendi içimizde güvende olmadığımızın bir işaretidir ” şeklinde ekliyor.
Ancak anksiyete, işleyişi etkilediğinde sorunlu hale gelir. Geçici ya da kısa süreli olmayıp kalıcı hale geldiği zaman. İşte o zaman “anksiyete bozukluğu” olarak kabul edilir.
Dr. James Seymour
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre dünya genelinde 13 kişiden 1’i anksiyeteden muzdarip. Aslında, DSÖ, anksiyete bozukluklarının dünya çapında en yaygın zihinsel bozukluklar olduğunu ve listenin başında genelleştirilmiş anksiyete bozukluğu olduğunu bildiriyor. 2017 yılının bu çalışmasında, araştırmacılar 792 milyon insanın bir ruh sağlığı bozukluğuyla yaşadığını tahmin ediyorlar.
Altı Yaygın Anksiyete Bozukluğu Türü
1. Genelleştirilmiş Anksiyete Bozukluğu , sürekli ve aşırı endişe ile karakterizedir. Bu hastalar felaketi tahmin edebilir ve para, sağlık, aile, iş veya diğer konularla ilgili aşırı endişeli olabilmektedir. Bu şekildeki bireyler endişelerini kontrol etmekte zorlanmaktadır. Gerçek olaylar hakkında olması gerekenden daha fazla endişelenebilirler. Endişelenmek için görünürde bir neden olmadığında bile en kötüsünü bekleyebilirler.
2. Agorafobi. Kaçmanın zor olabileceği herhangi bir yer veya durumdan kaynaklanan yoğun korku ve endişeyle tanımlanır. Agorafobi , evin dışında yalnız kalma gibi durumlardan kaçınmayı içerir; araba, otobüs veya uçakta seyahat etmek; veya kalabalık bir bölgede olmak bu bireyleri korkutur. Evlerini terk etmekten korkan insanlar olarak düşünebilirsiniz.
3. Panik atak. Kendiliğinden, görünüşte aniden ortaya çıkan panik ataklar yaşayan ve tekrarlayan bir saldırı korkusuyla çok meşgul insanlardır. Panik ataklar, bazen uykudan uyanırken bile beklenmedik bir şekilde ortaya çıkabilmektedir. Belli bir şey hakkında düşündüğünüz bir endişe bir panik atağa dönüşebilir.
4. Fobiler , belirli bir nesnenin, yerin veya durumun varlığında veya beklentisinde ortaya çıkan güçlü, mantıksız korku tepkileridir. Yükseklik korkusu buna iyi bir örnektir.
5. Ayrılık Anksiyetesi , ayrılık anksiyetesi evden veya size çok yakın birinden ayrılma konusundaki aşırı korku veya endişeleri ifade etmektedir.
6. Sosyal Anksiyete Bozukluğu , bir sosyal veya performans durumunda yargılanma, olumsuz değerlendirme veya reddedilme korkusuyla ilişkili yoğun anksiyete ile karakterize edilen bir durumdur. Sosyal anksiyete bozukluğu olarak da bilinmektedir.
Anksiyete bozukluğu, bir yılda yaklaşık 7 milyon yetişkini etkilemekle birlikte, kadınların etkilenme olasılığı iki kat daha fazladır. Bozukluk yavaş yavaş ortaya çıkar ve herhangi bir zamanda başlayabilmektedir. Ancak risk çocukluk ve orta yaş arasında en yüksektir. Anksiyete bozukluğunun kesin nedeni bilinmemekle birlikte, biyolojik faktörlerin, aile geçmişinin ve özellikle stresli olan yaşam deneyimlerinin rol oynadığına dair kanıtlar vardır.
Genel Anksiyete Bozukluğunu karakterize eden özellikler :
- En az altı ay veya daha fazla devam eden, bir dizi olay veya faaliyetle ilgili (iş veya okul performansı gibi) aşırı kaygı ve endişe.
- Endişeyi kontrol etmede zorluk
- Anksiyete ve endişe, aşağıdaki altı semptomdan üçü veya daha fazlası ile ilişkilidir.Bazı semptomlar, son altı aydan daha fazla sürmektedir. (çocuklarda yalnızca bir öğe gerekli)
1. Huzursuzluk, kilitlenmiş veya uçta hissetme
2. Kolayca yorulma
3. Konsantre olmada güçlük ya da zihnin boşa gitmesi
4. Sinirlilik
5. Kas gerginliği
6. Uyku bozukluğu ( uykusuzluk veya uykuya dalma / uyuma güçlüğü veya huzursuz, tatmin edici olmayan uyku). - Kaygı, endişe veya fiziksel semptomlar, sosyal, mesleki veya diğer önemli işleyiş alanlarında klinik olarak önemli sıkıntıya veya bozulmaya neden olur.
- Rahatsızlık, bir maddenin fizyolojik etkilerine (örn. uyuşturucu kullanımı veya ilaç) atfedilemez.
- Rahatsızlık başka bir tıbbi rahatsızlıkla daha iyi açıklanamaz.
Deneyim ;
” Bazen hepsi iç içedir. Biri diğerini çağırır hayatımıza. Kontrol edilebilir ve ölçülü yaşandıklarında dikkati ve konsantrasyonu artırma, performansı artırma,kendimiz ve çevremiz için daha koruyucu olmamızı sağlarlar. Risk taşıyabilecek olaylara karşı daha hazırlıklı olmamızı sağlayabilirler. Örneğin; yangın tehlikesinden makul derecede korkan birinin olası tedbirleri alması ama aşırı korkan birinin ortamını neredeyse yaşanmaz hale getirmesi gibi.
Korkular ve kaygılar her zaman içimizdedirler. Duyguya yoğunlaştığımızda derinlerden bir yerlerden yüzeye doğru süzüleceklerdir. Evet korku ve kaygılarımızı çağırabiliriz. Şiddetlerini hastalık boyutuna getirebiliriz maalesef. Onları hep yaşam alanımız içinde bulundurmamız ve altta yatan geçmiş yüksek streslerimiz, onları kalıcı hale getirebilir.
Kaygılar, kişinin karşılaştığı durum ve olaylar karşısında hissettiği ve engelleyemediği aşırı endişe ve hassasiyet halidir. Şiddeti, duyguyu yaratan uyaranın yaptığı stresle ve kişinin bu stresi karşılama duyarlılığıyla orantılıdır. Çok hafifte olabilir çok yoğun da yaşanabilir.
Korkular ise irade ve mantıkla kontrol altına alınamayan , insana tehdit altında olduğu hissini bedensel olarak da yaşatan duygulardır. Korkuda çarpıntı, titreme,terleme,nefes darlığı gibi fiziksel belirtiler mutlaka eşlik eder. Korkularımız spesifik bir duruma veya objeye ait olduğunda fobik bozukluklar ortaya çıkar. Klostrofobi, hayvan fobileri, enjeksiyon fobisi,merdiven fobileri gibi ..
Tüm korkularımız anlamlıdır ve altlarında bağlantılı duygular taşırlar.
Bu duygular genellenebilmekle birlikte yine de kişiye özel stresler taşırlar. Onlarla birlikte boşaltılmaları çok daha başarılı olur. Örneğin; çok yoğun klostrofobisi olan birisinde yaşanan bir kaza sonrası sıkışmışlık duygusu çıkabilir.
Fobiler belirgindir ama korku ve kaygılar sıkça birbirine karıştırılabilir. Örneğin; gelecek korkusu da diyebiliriz gelecek kaygısı da düşünebiliriz. Genel olarak korkunun kaynağı bellidir ve şiddeti yoğundur-kısa sürelidir vurur geçer. Kaygı da ise kaynağı daha belirsizdir ve daha uzun sürelidir. Ortak olan bir şey var ki her ikisi de hayatımızı çekilmez hale getirebilirler.” Dr. Asuman YENİ
Görüşlerinizi yazın.