
Özgecan’lar Olmasın Diye
02/03/2024
Saç Dökülmesi
02/03/2024
Ahmet 9 yaşındaydı ve okulda sürekli kavga ediyordu. Kendinden küçük erkek çocuklara eziyet ediyor, onlara zarar veriyordu. Defalarca uyarılmış ama yine yapmaya devam ediyordu. Dışarıda da kötü arkadaşlar edinmişti. İçmeye başlamıştı. Ailesi ergenlik deyip önce üzerinde durmasa da, okuldan uzaklaştırma alınca işin ciddiyetini anlamışlardı. Akşamları eve de gelmiyordu. Kimseyi dinlemez olmuştu. Annesi ne yapacağını şaşırmıştı. Ahmet önceleri sorunsuz bir çocuktu. Niye böyle olduğunu anlamıyordu. Çalıştığı için ilgilenememişti oğluyla. Babası da ilgisiz biriydi. Okulu bırakırsa hayatı kayacaktı oğlunun. Zengin değillerdi, emekçiydiler. Okuyup kendini kurtarması lazımdı. Onunla konuşmak istemişti ama dinlemiyordu. Hep öfkeliydi oğlu. Bu ergenlik yaramamıştı oğluna…
Ahmet dışarıdaydı biz konuşurken. Annesi onun yanında konuşmaktan çekiniyordu. Onu çağırdığımızda çıkmak istedi. Yalnız kalmıştık. Ahmet’e okuldaki problemi hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, bir umursamazlık içindeydi. Hareketleri abartılıydı. “Atarlarsa atsınlar okuldan, umurumda bile değil” diyordu. “Okuyup da ne olacak sanki, ben yolumu bulurum” diyordu. Bana verilecek seans ücretini ona verseler, daha iyi olacağını söyledi. O mızmız çocukların her şeyi abarttığını, ortada önemli bir şey olmadığını söyledi. Tabii, her zamanki gibi kimse ona inanmamıştı. Hep onu suçlamışlardı. Sesinde büyük bir kızgınlık vardı.
Ahmet özellikle inanılmadığı için daha kızgın duruyordu. “Niçin sana inanmasınlar” dediğimde, “Hep öyle olur bana kimse inanmaz” dedi. Ahmet’in iyi bir çocuk olduğu belliydi. “Özellikle kim inanmıyor sana” diye sorduğumda “Babam” dedi.
“Peki, ilk ne zaman inanmadı baban sana?” dediğimde, “Her zaman” dedi ve kızgınlıkla ayağa kalktı. “Bitti mi?” diye sordu. Babayla ilgili bir durum söz konusuydu. Ona yardım etmek istediğimi, izin vermesini istedim. Bana yardım ederse, benim de ona edebileceğimi söylediğimde, “Siz de bana inanmayacaksınız” dedi.
Gözlerini kapayıp, inanmayacağım o olayı sanki arkadaşının başına gelmiş gibi anlatmasını istedim. Ahmet önce direndi, sonra pes ederek oturdu ve anlatmaya başladı. Evde kimsenin olmadığı bir gün amcası onu taciz etmişti. Sesi çıkamamış ama çok korkmuştu. Amcasının onu korkuttuğunu, söylerse canını yakacağını söylediğini anlattı. Yine de babasına anlatmış yardım istemişti. Onun yerine babası ona kızmış ve tokat atmıştı, amcasına iftira ediyor diye. Çünkü amcasıyla arası hep kötüydü. Aralarında az yaş vardı ve onlarla kalıyordu. Hep kavga ediyorlardı. Babası onu kıskandığını düşünüyordu. Amcası onu taciz etmeye devam etmişti sonradan da. Nasıl olsa inanmazlar diye söylememişti ondan sonra. Geçen sene bir kazada ölmüştü. O çok dua etmişti, amcası ölsün diye. Duaları kabul olmuştu.
Evet, Ahmet öfkesinde çok haklıydı. Hedefi yanlış bile olsa dışa vurması, yardıma ihtiyacı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Ahmet’le birlikte yaşadığı olayın izlerini tek tek boşalttık. En çok kızgınlığı şaşırtıcı bir biçimde kendisine oldu. Güçsüz olduğu ve tacize boyun eğdiği için kendisine çok kızgındı. O yüzden çocukları dövüyor ve güçlülüğünü ispatlamaya çalışıyordu. Aslında daha hala korkan küçücük bir çocuktu. Babaya, amcaya olan kızgınlığını çalıştık. Amcanın ölümünden hissettiği rahatlamanın getirdiği suçluluk hissini de boşaltınca, iyice rahatladı. Güçlü olmanın, zayıfları ezmekle olmadığını anlamaya başlamıştı. Vedalaşırken, zarar verdiği çocuklar için üzgün olduğunu söylüyordu.
Ahmet sinyal vermiş ve yardım istemişti. Ya veremeyen çocuklarımız. Öfkesini, yarasını içe saklayanlar… Onlar nasıl geziniyorlar aramızda?